1 Kasım 2013 Cuma

İşçinin kıdem hakkına darbe

AKP hükümetinin hazırladığı taslağa göre, bir işçi kıdem tazminatında yarı yarıya hak kaybına uğrayacak. Kıdem tazminatı alınabilen durumlar sınırlandırılacak ve iş güvencesi kısıtlanacak


Son yıllarda işçilerin ve sendikaların önemli bir bölümünün en duyarlı olduğu konulardan biri, kıdem tazminatı. AKP hükümeti, bu yıl sonuna kadar Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamındaki özel istihdam büroları aracılığıyla kiralık işçi, kıdem tazminatının fona devri, taşeron işçiliğin yaygınlaştırılmasını ve geçici sürelerle işçi çalışmayı kolaylaştıran düzenlemeleri hayata geçirmekte kararlı. Meclis'in açılmasıyla birlikte de kıdem tazminatının kaldırılması için düğmeye basıldı. Çalışma Meclisi ile birlikte harekete geçen hükümetin sosyal taraflardan habersiz bir taslak üzerinde çalıştığı ortaya çıktı. Aydınlık, AKP ve patronların ısrarla gündeme getirdiği, işçi konfederasyonlarının ise "grev nedeni sayarız" dediği kıdem tazminatına ilişkin hazırlanan kanun taslağına ulaştı.
Konfederasyonlara bildirim yapılmadı
Türk-İş ve DİSK'e henüz bir bildirim yapılmazken AKP'ye yakın basın kuruluşları aracılığıyla çeşitli taslaklar tartıştırılıyor. Bir yandan hükümet yeni bir taslak üzerinde çalışıyormuş gibi sunuluyor bir yandan da masadaki taslağın 2012 yılında piyasaya sürülen taslak ile aynı olduğu belirtiliyor. Masada olduğu belirtilen ve 2012 yılında ortaya atılan taslağın üzerinde küçük ifade değişikliklerinin yapıldığı, son kıdem tazminatı fonu yasa taslağı, kıdem tazminatı hakkına büyük darbe indiriyor. "Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Taslağı", kıdem tazminatını yarı yarıya indirilmesini, kıdem tazminatı alınabilen durumların sınırlandırılmasını, iş güvencesinin kısıtlanmasını ve işverenlerin ödediği işsizlik sigortası primlerinin yüzde 2'den yüzde 0,5'e düşürülmesini öngörüyor. Taslakta neler mi var?
Kıdem süresi belirtilmiyor
Kıdem hesaplaması mevcut uygulamada 30 günlük giydirilmiş ücret üzerinden yapılırken yeni taslakta bu süre belirtilmiyor, fona bırakılıyor. Günümüzdeki uygulamada, kıdem tazminatı son ücretin 30 katının kıdem yılı ile çarpılmasıyla belirlenmekte. Öngörülen yeni düzenlemede her yılın kazancı yatırılacak ve bu miktar bir biçimde nemalandırılacak. Uzmanlar bu durumun hak kayıplarına neden olacağını ayrıca yatırılan miktarın nemasının vergilendirilmesinin de yeni bir hak kaybını beraberinde getireceğini belirtiyor. Mevcut uygulamada da var olan 30 günlük kıdem tazminatı miktarının toplu iş sözleşmeleri veya bireysel iş sözleşmeleri ile artırılmasının önüde bu taslak ile kapatılıyor.
Çalışan emekliye kıdem hakkı yok
Taslak ile emekli olup çalışmayı sürdürenlerin, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi halinde alabildikleri kıdem tazminatı hakkıda ellerinden alınıyor. Taslağa göre, çalışan emekliler, fonun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki çalışmaları karşılığında hayattayken kıdem tazminatı alamayacaklar ve kıdem tazminatları ölümlerinden sonra varislerine ödenecek.
Fon özel şirketlere emanet
Kurulacak olan kıdem tazminatı fonuda özel şirketlere emanet ediliyor. Kıdem tazminatı, işverenin işçi adına prim yatırdığı bireysel emeklilik sistemine dönüştürülüyor. Uzmanlar, taslakta şirketlerin iflası durumunda kıdem tazminatını güvenceye alan bir düzenlemenin olmadığına işaret ediyor.
İşten atma kolaylaşıyor
Tasarı ile işverenlerin işsizlik sigortası primleri yüzde 2'den yüzde 0,5'e düşürülüyor. Böylece işverenler açısından kıdem tazminatı fonu nedeniyle ek maliyet yalnızca yüzde 2,5 düzeyine iniyor. Uzmanlar, bu düzenlemenin, işveren açısından kıdem tazminatı yükünü üçte birin altına indirdiğini belirterek bu düzenlemenin işçi açısından kıdem tazminatının yarının altına indirilmesine ve iş güvencesinin azaltılmasına neden olacağına dikkat çekiyor. Tasarının bir işçinin kıdem tazminatını alabilmesinin koşullarının belirlendiği maddede de işten çıkan işçinin kıdem tazminatı alabilmesi için öncelikle 15 yıl sigortalılık ve 3600 gün çalışmış olma şartı getiriliyor. Bu şartları taşıyan işçi ancak kıdemin yarısını alabilecek. Geri kalan kıdemini alabilmesi içinde 1800 gün yani 5 yıl çalışma şartı getiriliyor. Ancak yine biriken kıdemin yarısını alabiliyor. Kıdem tazminatının tamamını alabilmek ise ölüm, emeklilik veya kendi işini kurma şartına bağlanıyor.

aydinlikgazete.com

Yobazların deli gömleğine sardığı Atatürk mü?

Yeni Asya Gazetesi'nde yayımlanan İbrahim Özdabak imzalı karikatür ortalığı karıştırdı.


Karikatürde Meclis'e ön kapıdan türbanlı bir kadın girerken arka kapıdan deli gömleği ile çıkarılan 'sarı saçlı ve mavi gözlü' adam dikkat çekti. Sosyal medyada arka kapıdan çıkarılanın Mustafa Kemal Atatürk olduğu yönünde tepkiler yağıyor.


aydinlikgazete.com

TBMM’deki türban dış basında

TBMM'deki türban dış basında. AKP dört milletvekilinin TBMM Genel Kurulu'na türbanla girmesi, dış basında böyle yankı buldu.


Dört kadın milletvekilinin TBMM Genel Kurulu’na başörtülü olarak girmesi, yurt dışında da yankı buldu. Türkiye’de bir “ilk” yaşandığına dikkat çeken yabancı medya, “Laik ülke, önemli bir tabu kırdı”, “Laik Türk hükümeti, dini sembole izin veriyor”, “Türkiye için kilometre taşı”, “Başörtüsü yasağı, büyük bir kutuplaşmanın yaşandığı bir dönemde kaldırıldı”, “Eleştirenler, laik düzeni zayıflatmayı amaçladığını öne sürüyor” gibi yorumlar yapılıyor.
NYT: ”LAİK TÜRK HÜKÜMETİ, DİNİ SEMBOLE İZİN VERİYOR”
TBMM’de yaşananları “Laik Hükümet Dini Sembole İzin Veriyor” başlıklı haberinde irdeleyen New Work Times ise, Merve Kavakçı’nın 1999 yılında yaşadıklarını anlattıktan sonra “Ancak bugün farklı bir Türkiye var” dedi. Başörtüsü konusunun uzun bir süre Türkiye’de “tartışmalı” olsa da “Başörtü kullanan kadın milletvekillerinin Perşembe günü (parlamentoya) girişleri, Türkiye için bir kilometre taşı olarak görüldü” diye yazan gazete, Gezi gösterilerini anımsatarak “başörtüsü yasağı, büyük bir kutuplaşmanının yaşandığı bir dönemde kaldırıldı” değerlendirmesinde bulundu.
WSJ: “ÜLKENİN KATI LAİK GELENEĞİNDEN SON KAYMASI”
ABD’nin borsa ve iş dünyasının gazetesi Wall Street Journal da, “Türk milletvekilleri, başörtüsü tabusuna son verdi” başlıklı haberinde “Türkiye’de Perşembe günü iktidar partisinden dört kadın milletvekili Parlamentoya İslami başörtüsü giyerek katıldığında onyılların tabusu kırıldı ve ülkenin katı laik geleneğinden son kaymasına damgasını vuruldu” yorumunu yaptı.
“Başörtüsü, onyıllarca Türkiye’de hissi siyasi bir sembol oldu” ifadesinin de kullanıldığı haberde CHP’li Şafak Pavey’in TBMM’de yaptığı konuşmasının bazı bölümleri aktarılırken de Pavey için “Kendisi de kadınları etek giymeye mecbur kılan Parlamentonun içtüzüğünün bir kurbanı idi” dedi.
BBC: “1999’DAN BU YANA İLK DEFA”
İngiliz yayın kuruluşu BBC, Türkiye’de geçen ay kamuda başörtüsü yasağının kaldırıldığını anımsatarak yasağın “laik anayasa destekçileri ile İslami hakları savunanları karşı karşıya getirdiği” görüşünü öne sürüyor. 1999 yılından bu yana ilk defa başörtülü milletvekillerinin Genel Kurula girdiklerine işaret eden BBC, ana muhalefet partisi CHP’nin ise, iktidar partisini “ülkenin laik geleneklerini zedelemekle suçladığını” da belirtiyor.
TELEGRAPH: “LAİK ÜLKE, ÖNEMLİ BİR TABU KIRDI”
İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Telegraph da, Türk parlamentosunun ilk defa başörtüsüne izin verdiğine dikkat çekerken “Laik ülke, önemli bir tabu kırdı” ifadesini kullandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara ilk geldiğinde başörtüsü üzerindeki tüm yasakları kaldırmaya söz verdiğini anımsatan gazete, “CHP ise, AKP’yi, Atatürk tarafından 1923 yılında kurulan laik cumhuriyetini zedelemekle suçluyor” diye yazdı.
LE FİGARO: “TÜRKİYE’DE BİR İLK”
Laikliğin önemli bir konu olduğu Fransa’nın büyük gazetelerinden Le Figaro ise, “Başörtülü milletvekilleri Türk Parlamentosu’nda” dedikten sonra “İktidardaki İslami muhafazakar partisinden üç milletvekilinin Parlamento’nun bir oturumuna katıldıklarını” belirterek bunun Türkiye’de bir ilk oluşturduğunun altını çizdi. Gazete, “AKP’nin kısa bir süre önce kamuda İslami başörtüsü yasağını kaldırdığına” dikkat çekti.
EL PAİS:” EN DİKKAT ÇEKİCİ GELİŞME, PARLAMENTODA YAŞANDI”
İspanya’nın en büyük gazetesi El Pais ise, dört kadın milletvekilinin “ilk defa başörtüsü olarak parlamentoya girdiklerine” işaret ederek Türkiye’de kamuda İslami sembolün kullanılmasının 90 yıl yasak olduğunu” yazdı. Gazete, “Kadın memurlarının işyerinde İslami başörtüsü kullanmaları yasağının kaldırılmasından sonra en dikkat çekici gelişme Perşembe günü Parlamento’da yaşandı” dedi. Gazete “Hemen hemen tümü Müslüman olan, Türk nüfusunun önemli bir kısmı, kuralı basit bir ayrımcılık olarak görüyordu ve bu yasağa son vermek Erdoğan’ın partisinin bir hedefi idi” sözlerini de dile getirdi.
DWELLE: “ELEŞTİRENLERE GÖRE AMAÇ LAİK DÜZEYİ ZAYIFLATMAK”
Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, dört kadın milletvekilinin başörtülü olarak Parlamento’ya girdiğini duyurduğu haberinde”AKP, başörtüsü yasağının kaldırılması sivil hakların bir meselesi olduğunu, dindar Müslüman kadınlarının açık biçimde inançlarını ifade etmelerini engellediğini savunuyordu. Eleştirenler ise, bu ve içki satışlarına yeni kısıtlamalar gibi diğer önlemlerin, Erdoğan ve partisinin modern Türkiye’nin üzerinde inşa edildiği laik düzeni zayıflatmayı amaçladığını kanıtladığını öne sürüyordu” dedi.

sozcu.com.tr

“Suriye’yi Türkiye vurdu”

Lübhan kanalından şok iddia.


Lübnan’da yayın yapan MTV kanalı, Çarşamba günü İsrail’in Lazkiye’ye düzenlediği saldırıda Türkiye’nin de rol oynadığını iddia etti.
Haberde Türkiye’nin 2012 Haziran’ın da düşürülen jetine misilleme olarak Lazkiye’de bulunan hava üssüne düzenlenen saldırıda istihbarat sağlayarak rol aldığı iddia edildi. İsrail Radyosu ise MTV’nin kaynağının “İsrailli yetkililer” olduğunu duyurdu.
TÜRKİYE İSTİHBARAT SAĞLADI
Bir başka iddia da WorldNetDaily dergisinin internet sitesinden geldi.
Siteye konuşan “bilgi sahibi Ortadoğulu güvenlik yetkilileri”ne göre, Türkiye İsrail’e saldırıyı gerçekleştirmesi için önemli istihbarat sağladı.
Adı geçen kaynaklara göre, saldırının hedefleri arasında Hizbullah’a gönderilebilecek uçaksavar füzeleri ve rampaları bulunuyordu.
ÜRDÜN’DEN DE BİR İDDİA
Ürdünlü bir istihbarat kaynağı da yine WMD’ye yaptığı açıklamada, Türkiye ve İsrail’in Suriye’de Beşar Esad rejimini zayıflatmak amacıyla vurulabilecek hedeflerin bir listesini yaptığını iddia etti.
WMD, “iki ülke arasındaki diplomatik gerginlik düşünüldüğünde İsrail-Türkiye işbirliğinin şaşırtıcı olabileceği” yorumunu yaptı.
ABD: SALDIRIYI İSRAİL DÜZENLEDİ
Akşam saatlerinde CNN’e konuşan ve adını vermeyen bir ABD’li yetkili, olayın bir İsrail saldırısı olduğunu ve muhtemelen Hizbullah’a gönderilecek bir füzenin hedef alındığını söylemişti. İsrail’den ise konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmedi.
Temmuz ayında İsrail hava kuvvetlerine ait uçaklar bölgedeki Rus ve Suriyeli birliklerin kullandığı bir füze deposunu vurmuştu. Saldırıda füzelerin tamamen imha edilemediği, yeni saldırı olabileceği konuşulmuştu.


sozcu.com.tr

31 Ekim 2013 Perşembe

SOSYAL GÜVENLİK MERKEZİ Mİ, HAPİSHANE Mİ?

Liberaller cumhuriyetin kurumlarına o denli düşmanlar ki, özelleştirme kanunu çıkarıldığında Tansu Çiller Mecliste milletvekilleriyle kadeh kaldırmış, “dünyanın son sosyalist devletini yıktınız, tebrik ederim sizi” diye sevinç çığlıkları atmıştı. Önlerine geleni sattılar, kapattılar. Satamadıklarının ise çürüttüler, topluma hizmet merkezleri olmaktan çıkardılar. Yandaşlarının kıdem ve eğitim gözetmeksizin kollandığı, memur olma özelliğine bile sahip olmayanların yüksek makamlara oturtulduğu, ‘yağma hasanın böreği misali’ kurumun olanaklarının söğüşlendiği, kurumların gerçek çalışanlarına ise, zulüm demenin bile hafif kalacağı koşulların reva görüldüğü yerler oldular. SGK’da bunlardan biri. “Sosyal güvenlikten kıdem tazminatına emperyalist operasyon” başlıklı dizinin yayını sırasında, SGK çalışanlarından çok sayıda mektup geldi. SGK, hapishaneye dönüştürülmüş meğer. Diziyi iki gün daha uzatarak son iki bölümünü mektuplara ayırıyorum. Bugün ve yarın okuyacaksınız. Sahiplerinin adı bizde kalacak. Mektupların esasına dokunmadan aktaracağım. Yeniden Atatürk devriminin, sadece bu kurumları kurtarmak için bile şart olduğunu, her satırı haykırıyor. *** “Diğer kurum çalışanlarından on kat daha fazla iş yükü altındayız. Bir işveren memuru, 2000-3000 işyerinin 30 kalem işini yapar. Kısa vadeliler servisindeki bir memur, günde 200 rapor ödemesi yapar. Yetiştirebilmeniz mümkün mü? Akşam mesaiye kalır, cumartesi bile çalışırsınız. Fazla çalışma ise, beş kuruş fazla mesai ücreti alınmadan yapılır. Yemek verilmez, yemek ücreti verilmez. Buna rağmen, ne amir ne vatandaş memnun olur.” “SGK’da 24 bin memur var. Memur maaşları için 5 yıl için Vakıfbank ile anlaştılar. Bizim maaşlarımızla bankalar köşeyi dönüyor promosyon alamıyoruz. Promosyonlarla ilgili olarak ise pis kokular geliyor.” Memuru takip için çip takmadıkları kaldı. Bazı merkezlerde yüz tarama bile yapılıyor. Nasıl mı? Yüzünüzü tarayıcı bir ekrana getiriyorsunuz, sonra işbaşı imzası atıyorsunuz. Yandaşları olan teftiş kurulu üyelerine ve denetmenlere ise uygulanmıyor. Cezaevlerinde var mıdır acaba böyle bir uygulama? İnsanlıktan çıkardılar memuru. Bir de kamera sistemi… Yan gelip yatanların başkasını gözetleme alışkanlığı buraya da sirayet etti. Türbanlı memurla doldurdular. Arkadaşlarımıza ise, etek boyundan, kısa kollu giyinmeden disiplin cezaları veriliyor.” “İnsan üstü iş yükü, hoyrat muamele ve baskılar, kapalı cezaevine döndürdü. Kurumdan müthiş bir kaçış var. Giden kalana “Allah kurtarsın” diyor. Gerisini siz düşünün.” Her yer arşiv, ama arşiv memuru yok. Vatandaşa ve telefona bakan memur, arşivden dosya çeker, dosyaların içine evrak atar. Arşivler o kadar pistir ki, bronşit olursunuz, mikrop alırsınız. Memur yıllık izindeyken bile evrak bırakılır masasına. Yönetmelikle belirlenen işlem süresi vardır. Soruşturmaya neden olabilir. Ama kimin umurunda, ne de olsa sıkıntıyı memur çeker. Yandaş müfettişleri vekaleten bir koltuğa atıyor, hem müfettişin, hem de atandığı koltuğun maaşını birden veriyorlar. Çifte maaş yani… Kayıt dışı istihdamla mücadele edilecek müfettişlerin yarısı müdür oldu, yarısı özel şirketlere iş sağlığı uzmanı. Hal böyleyken merdiven altı işyerlerin teftişi nasıl yapılacak? Müfettişlerin asli görevi olan iş kazası ve meslek hastalığı soruşturmalarını ise, kalifiye görmedikleri memura yaptırıyorlar. Liyakatın, hakkaniyetin, adaletin olmadığı kurumda yükselmek, lobi faaliyetinizin başarısına, ya da yandaş olmanıza bağlıdır. Araştırın. SGK’da en son kaç yılında müdürlük sınavı yapılmış? Şeflik mi? O daha komik. “666 Sayılı KHK ile maaşlarımızı budadılar. Ocak ve Temmuz aylarında diğer kurumlar % 3 alırken biz % 1,5 alıyoruz. Yetmezmiş gibi mesai, ikramiye, performans ve büyükşehir farklarını da kaldırdılar. Yerel yönetimlerde ise maaşlar iki kat arttı. Mesela… belediyede memur 2800 alıyor, biz 1900. Hem de iş yükünün altında ezilerek. (Boşluk bırakılan yerdeki ismi biz çıkardık. M.A) Mektuplara devam edeceğiz. Aydınlık Gazetesi / 30 Ekim 2013

28 Ekim 2013 Pazartesi

‘Suçlu Türkiye!’

İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor.


Batı’nın Esad rejimini iktidardan uzaklaştırma çabasının El Kaide gibi karanlık bir gücü beslediği, böylece El Kaide’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun zirve yaptığı öne sürülürken bu gelişmelerden esas sorumlu olan Washington’un ise El Kaide’nin yayılmasından “Türkiye’yi sorumlu tuttuğu” savları dile getiriliyor.
İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor. Fars haber ajansı tarafından yayımlanan bir makalede ABD basınının MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik iddialarına dikkat çekildikten sonra “Şu sıralarda Amerika’nın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerin iki amacı olduğu görülüyor. Biri Beyaz Saray’ı temize çıkarmak, ikincisi ise rahatsız eden Fidan’ı itibarsızlaştırmaktır” görüşü öne sürülüyor.
ABD basınının Suriye’deki El Kaide’nin yükselişinin başlıca sorumluları olarak Hakan Fidan ve Başbakan Erdoğan’ı gösterdiğine işaret edildikten sonra Washington’a şu suçlamalara yöneltiliyor:
“Ancak kısa bir süre öncesine kadar Amerikalılar, El Kaide’nin Suriye’deki faaliyetlerini görmezlikten geliyor ve bilinçli olarak boyutunu küçümsüyorlardı. Washington’un tutumu, iki yüzlülük çünkü kısa bir süre önce El Nusra ile birleştiklerini açıklayan gruplara silah sağlamayı sürdürüyor.”
Türk hükümetinin El Kaide’ye bağlı gruplara “destek sağlamadığı” yönündeki açıklamalarına ise “hiç kimsenin inanmadığı” savunulan makalede Ankara’nın son yıllarda Suriye ile ilgili yürüttüğü politikanın, “tamamıyla başarısız olmakla kalmadığı aynı zamanda Türkiye’ye tehdit haline geldiği” iddiasına da yer veriliyor. Makalenin son bölümünde de bu gelişmelerin Türkiye’nin NATO’daki stratejik ortaklarıyla ilişkileri bakımından bir “ders” oluşturabileceği belirtiliyor ve “Başkasının oyununu oynadığınızda oyunu kışkırtan tarafın tüm gaflarının sorumluluğu size yüklenebilir” de deniliyor.


sozcu.com.tr

27 Ekim 2013 Pazar

AKP’NİN SOSYAL GÜVENLİĞE VE ÇALIŞANA ÇUVAL GEÇİRME PLANI


SSK soygunları Resul Kurt’a göre, “12 Eylül döneminde, hazineye ait 170 ton altın yağmalanmış, SSK’nın bütün nakit parasına el konulmuş, karşılığında çok düşük faizli tahviller verilmişti. Daha sonra ne bu tahvillerin anaparası ne de faizi ödenmişti. Yaklaşık 20 milyar doları bulan SSK’nın parası buhar olup uçmuştu.” (Resul Kurt –Star Gazetesi / 11 Nisan 2012) Düşük faize para yatırılması geleneksel soygun oldu. 2000 yılında enflasyon % 54,9 iken, SSK’nın paraları % 26 faize yatırılmış, işçinin SSK fonları ile bütçe ve bankalar beslenmişti. SSK, bu soygunla kalmadı. Alacaklarının affedilmesi ya da tahsil edilmemesi, Bakanların özel masraflarını SSK’ya ödetmek gibi soygunlar, yıllar yılı sürdü. Alacaklara ise sık sık af çıkarılıyordu. 1997’de SSK’nın tahsil edilmeyen alacağı 104,2 trilyon TL idi. SSK’nın toplam gelirinin %11,5'u. 2010 sonu itibariyle SGK’nın prim gelirleri 67 milyar iken, alacakları ise, 51 milyar TL’yi buldu. 1992-2002 arasındaki açıklarda, AKP öncesi açık artışı 4.4 kat iken, AKP döneminde artış hızı 18.5 kata çıkmıştı.
SGK’yı tasfiye girişimleri Sosyal güvenliğe saldırı bu kadarla da kalmadı. 1999’da emekli maaşı, işçilik sırasındaki net maaşın % 72-75’i iken, brüt maaşın % 50 sine düşürüldü. Böylece emekli maaşının % 31’i yasa yoluyla gasp edildi. 1990’da, CHP ve DYP’nin desteğiyle yasalaşan DSP-MHP-ANAP Hükümetinin Kemal Derviş yasaları, özel sigorta şirketlerine emeklilik alanında faaliyet izni vermiş, yabancıların emeklilik pazarına girmesi sağlanmıştı. AKP ise, CHP’nin de desteği ile üç emeklilik kurumunu 2006’da SGK adıyla birleştirdi. Çünkü IMF, 2004 kredi dilimini, bu şarta bağlamıştı. 1990 sonrası 14’ü yabancılara ait olan 18 Bireysel Emeklilik şirketi kuruldu. 2012’ye varıldığında 3 milyon 100 bin kişi kaydetmiş, kasalarına 20 milyar lira aktarmışlardı. Bireysel Emeklilik Şirketleri kurulunca AKP, SSK’ya desteği daha da azalttı. 2003’te Avrupa Birliği’ne, ‘‘sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferler azaltılacaktır” sözü vermişti. Ardından, malulen emeklilik için % 60 işgücü kaybı şartını % 66’ya çıkardı. Ali Babacan, özel emeklilik şirketlerinin topladığı parayı az buluyor, “GSMH'nın % 2,2'si. OECD ortalaması ise % 72,4” diyordu. Şirketler daha çok beslenecekti yani. Ardından, “Bireysel emeklilik fonlarına her 100 lira için 25 lira katkı yapılacak” açıklaması geldi. Prim ödeyenlerin devlet katkısının tamamını alabilmesi ise, şirkette 10 yıl kalmak ve 56 yaşına gelmek şartına bağlanmıştı. Üç yıl dolmadan ayrılan alamayacak, 3 yıldan 6 yıla kadar kalan ise, ancak % 15’ini alabilecekti. Öte yandan SGK’nın alacakları ise tahsil edilmiyor. 2012’de 8 bin 552 firmanın 100 bin liranın üzerinde borcu vardı. Borçlu sayısı 2011’e göre % 114 artmış, borç miktarı 3 milyar 374 milyon liraya çıkmıştı. SGK adım adım tasfiye edilirken, yabancı şirketlerin olanakları genişliyor, bütçeden bile besleniyorlardı.
Emperyalist merkezlerin kıdem tazminatı emirleri Sıra kıdem tazminatı primlerinin özel emeklilik şirketlerine akıtılmasına gelmişti. 2007’de IMF ‘‘kıdem tazminatını rasyonelleştirin, esnek koşullu istihdam uygulamasına geçin, istihdam üzerindeki vergi yükünü azaltın’’, IMF 1. Başkan Yardımcısı Anne Krueger ise, ‘’İşsizliğin sebebi yüksek kıdem tazminatlardır, kıdem tazminatları düşürülsün’’ demişti. OECD, 2000 Raporu’nda “İşten çıkarmayı kolaylaştırın, tazminatları azaltın, işverenin işgücü maliyetini azaltın, işverenin ödediği sosyal güvenlik primlerini azaltın’’, 2006 Raporu’nda, “ 1999’da çıkarılan işsizlik sigortası kıdem tazminatı sisteminin yerini alacaktı, ancak, kıdem tazminatı sistemi hala devam ediyor”, 2007 Raporu’nda ise, “Emeklilik yaşını 65'e çıkarın, emeklilik gelirini vergilendirin” diye emir vermişlerdi. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau 15 Ocak 2008’de, ‘‘Kıdem tazminatlarını azaltın’’ diye emirleri tekrarlamıştı.
Kıdem tazminatını kaldırma planı * 61 Hükümet programında kıdem tazminatı, işsizliğin sebebi olarak gösteriliyordu. * 2014-2018 Kalkınma Planında ise, “kıdem tazminatını ele alacağız, daha uzun süre çalışılması için teşvik” uygulayacağız diyorlar. *Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, ‘Kıdem tazminatının kaldırılacak, Kişisel Tazminat Hesabı getirilecek’’ diyor. (10.01.2012 / Gazeteler) *ÇSGB Faruk Çelik, “Kıdem tazminatı fonu taslağımız hazır. İşsizlik fonundan oraya bir katkı sağlamayı düşünebiliriz. Kıdem tazminatı oranları aşağı çekilecek’ (takvim.com.tr / 13.04.2012) *Ekonomi Bakanı Ali Babacan: ''Kıdem tazminatı artık toplu ödenen para olmaktan çıkarılacak. Böylelikle ülkenin tasarrufu artacak.'' (Türkiye Bankalar Birliği 55.Olağan Genel Kurulu konuşması) *** Emperyalizmin, sosyal güvenliği tasfiye etme, yabancı tekellere pazarımızı soydurma ve işçiyi köleleştirme planı, emperyalizmin emrine giren hükümetler sayesinde uygulanmaktadır. AKP şimdi de, esnek çalışmayı yaymak, Özel İstihdam Bürolarına işçi kiralama olanağı vermek, taşeron sisteminin önündeki engelleri ve kıdem tazminatını kaldırmak için hazırlık yapıyor. Türk-İş’in sesi çıkmıyor. Hükümetin cesaret sebebi ise bu sessizlik... Oysa “kıdem tazminatına dokunmanız bile genel grev sebebidir” demişlerdi. DİSK ise mücadele kampanyası başlattı. Sıcak bir kışa giriyoruz. İşçi sınıfı bu saldırılara sessiz kalmayacak.
Not: Yazı dizisi 30 Ekim Çarşamba günü köşe yazısı olarak devam edecektir. Aydınlık Gazetesi / 27 Ekim 2013