31 Temmuz 2013 Çarşamba

YAŞ öncesi büyük kriz!

Yarınki YAŞ toplantısı öncesi, Hava Kuvvetleri'nden önemli bir ismin istifası Genelkurmay'a ulaştı.


Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nı ve mevcut Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'den sonrasını da yakından ilgilendiren bir iddia ise başkenti sarstı.

Özel'in yerine geçmesi beklenen Org. Bekir Kalyoncu'ya hükümetin sıcak bakmadığı iddia ediliyor. Kalyoncu, 2012'de yapılan 'Kadına Yönelik Şiddeti Önlemede Kolluk Güçlerinin Rolü' toplantısında Aile Bakanı Fatma Şahin'e eşlik etmişti.
Yarın başlayacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı öncesi Ankara’daki askeri ve siyasi kulislerde heyecan verici bir hareketlilik yaşanıyor. Bir yandan hafta başında kulislere yansıyan ‘Hava Kuvvetleri’nde istifa’ haberinin ayrıntıları netleşirken, diğer yandan da Kara Kuvvetleri’nde yaşanacak görev değişimlerine ilişkin bir iddia YAŞ öncesi kulisleri ısıtıyor.

Hürriyet gazetesinden Uğur Ergan’ın haberine göre, bu yılki Yüksek Askeri Şura’da emekliye ayrılacak olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu’nun yerine gelmesi beklenen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’ya hükümet sıcak bakmıyor.

KALYONCU HAKKINDAKİ İDDİALAR

Hükümetin Orgeneral Bekir Kalyoncu’ya ‘sıcak bakmaması’na gerekçe olarak ise Kalyoncu'nun isminin Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan İbrahim Şahin'in ifadelerinde ve MİT tarafından Genelkurmay'a 2005'te adları bildirildiği ileri sürülen 'Karargah Evleri' yöneticileri arasında yer aldığı iddiaları gösteriliyor. 

Orgeneral Bekir Kalyoncu'nun adının, 2006'da bazı generallerin Başbakan Erdoğan’la tartıştığı ileri sürülen toplantıyla da anıldığı belirtiliyor. 2006’da düzenlenen bir güvenlik zirvesinde 'irticai tehdit var' diyen bazı generallerin hükümeti suçladığı, Erdoğan'ın da bu suçlamalara sert tepki verdiği öne sürülmüştü. 

Orgeneral Kalyoncu eğer bu Şura’da Kara Kuvvetleri Komutanı olursa, teamüllere göre Orgeneral Özel’den sonra Genelkurmay Başkanı koltuğuna oturacak isim olacak.

HAVA KUVVETLERİ SIKINTISI

TSK'daki terfi ve emekliliklerinin görüşüleceği YAŞ’da, istifa ettikleri öne sürülen iki havacı komutan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Nezih Damcı ile Hava Teknik Okullar Komutanı Tümgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu’nun durumlarının da netleşmesi bekleniyordu.

YAŞ öncesi Korgeneral Nezih Damcı'nın durumu bugün netleşti. Tatilde olan ve yanında emir subayı bulundurmayan Damcı'nın istifa dilekçesi YAŞ'ın başlamasına bir gün kala Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'na ulaştı. Damcı ve Hava Teknik Okullar Komutanı Tümgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu'nun durumları bugün başlayacak YAŞ'da netleşecek
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Nezih Damcı’nın adı Uludere’de 35 sivil vatandaşın yaşamını yitirdiği olay sırasında gündeme gelmişti.
gazetevatan.com

Flaş!..Flaş!.. 'Öcalan'ın yeniden yargılanması...'

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hükümet tarafından üzerinden çalışılan son demokratikleşme paketine Ruhban Okulu'nun açılmasının da dahil edildiğini, bu konunun üzerinde konuşulduğunu açıkladı. Öcalan'ın yeniden yargılanmasına da değinen Ergin' Öcalan'ın dosyasının yeniden açılmayacağını belirtti.


Ergin, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalarda, gündemde tartışılmakta olan konular üzerinde de önemli açıklamalar yaptı.

İşte Bakan Ergin'in açıklamalarının satır başları;

ÖCALAN DOSYASI YENİDEN AÇILMAZ
4'ncü demokratikleşme paketi ile getirilen yeniden yargılama konusu sadece 221 dosya için geçerlidir. Öcalan'ın dosyası ise bunların arasında yok.

ÖCALAN'IN SAĞLIK DURUMU İYİ 

Öcalan, 14 gün önce uzman doktorlar tarafından muayene edildi ve raporlara göre sağlık sorunu yok.

CİNSEL SUÇLARA YENİ DÜZENLEME

Cinsel suçlara ilişkin yeni düzenleme hazırlandı ve yakında Bakanlar Kurulu'nda görüşülüp TBMM'ye sevk edilecek. Cinsel suçlarda mağdurlardan alınan ruh durumunun bozulduğuna ilişkin raporların alınmaması için de düzenleme yapılıyor...

ÇÖZÜM SÜRECİ ÜÇ AŞAMA

Otuz yıldır süren br problemi çözmeye alışıyoruz. Bu sorun biterse tüm ülke kazanır aksi durumda tüm ülke kaybeder. Süreci kesintiye uğratmak isteyen çok aktör var. Süreçle ilgili kimse dayatmalarda bulunamalıdır, dayatmalar çözüm sürecine zarar verir...Çözüm sürecini üç aşama üzerine kurduk. Birinci aşmanın temeli şiddetin durması ve eylemsizliktir, bu da sağlandı. 2. aşama ise demokratikleşmeye ilişkin eksikliklerin giderilmelisidir. Buna ilişkin çalışmalar yürütülüyor. 3. aşama ise ülkenin normalleşmesidir. Bu ise suça karışmamış kişilerin normal hayata katılmasıdır.

ANA DİLDE EĞİTİM İÇİN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GEREKLİ

Ana dilde eğitim meselesi anayasa değişikliği gerektiren bir konu...


RUHBAN OKULU'NUN AÇILMASI GÜNDEMDE
Hükümetin üzerinde çalıştığı demokratikleşme paketinde partilere hazine yardımı, nefret suçu, kişisel veriler yasası, azınlıkların ve alevilerin taleplerinin karşılanması bulunuyor. Ruhban okulunun açılması konusu da, demokratikleşme paketi kapsamında konuşulan başlıklardan birisi...

'GDO OLAYINA KARIŞTIĞIM İFTİRA...'

Bakan Sadullah Ergin, bugün bir gazetede yer alan GDO'lu pirinç davasına müdahale ettiğine ilişkin haberi de "iftira" olarak nitelendirdi. Ergin bu konudaki soruyu, "Basın mensuplarının senaryo yazma hakkı var ama iftira atma hakkı yok" diyerek yanıtladı. 
gazetevatan.com

Ege'de dehşet: 24 ölü!

Çanakkale’nin Ezine ilçesine bağlı Tavaklı beldesinin 10 mil açığında, uluslararası sularda kaçakları taşıyan tekne battı. Tekne kaptanının saat 02.00’de Sahil Güvenlik Alo 158 hattını arayarak, "Batıyoruz, teknede 30 kişi var" dediği ve daha sonra bağlantının kesildiği bildirildi. 

Türk Sahil Güvenlik botları hemen bölgeye hareket etti. Sabaha kadar süren aramalarda denizden 18 ceset çıkarıldı, 12 kaçak da kurtarıldı. 4 bot, bir helikopter ve Sahil Güvenlik uçağı bölgede halen aramalara devam ediyor. Kurtarılanların henüz karaya çıkarılmadığı kaydedildi. 

Kaçakların Midilli’ye götürülürken teknenin battığı sanılıyor.

ÖLÜ SAYISI YÜKSELİYOR

Tekne faciasında hayatını kaybeden kişi sayısı son açıklamalara göre 24'e yükseldi. 
CESETLER GÜVERTEDE

Çanakkale’nin Ezine İlçesi’ne bağlı Tavaklı Köyü iskelesinin 10 mil açağında batan teknedeki kaçaklardan, aralarında çocukların da bulunduğu 23’ünün cesetleri, Çanakkale Sahil Güvenlik Grup Komutanlığı’na ait 2 botla Geyikli iskelesine getirildi. İran, Afanistan, Pakistan ve Suriye uyruklu oldukları belirlenen cesetlerin botun arka güvertesinde beyaz çarşaflara sarılı olarak yan yana sıralandıkları görüldü. Botta, sağ olarak kurtarılan 4 kaçağın da olduğu kaydedildi. 
Kaçakların cesetlerinin Ezine Devlet Hastanesi Morgu’na kaldırılması için cenaze araçlarının beklendiği bildirildi. 
gazetevatan.com

Bakın kimle fotoğrafını paylaştı

Suriye’de 2 yılı aşkın süredir iç savaş sürüyor. Dünyayı tekrar iki kutuba bölen Suriye’deki iç savaş, küresel güçlerinde arka planda yönlendirmesiyle sürüyor. Türkiye bu iç savaş süresince Esad’a karşı muhalif güçlere her türlü desteği verdi.

Esad ise sosyal medyadan paylaştığı fotoğrafla Türkiye’ye mesaj yolladı. Esad, yeni açtığı instagram hesabında Mustafa Kemal’in fotoğrafını paylaştı.
Söz konusu portreyi Esad'a Ulusal Kanal'la yaptığı röportaj sırasında Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Adnan Türkkan ve kanalın Ankara Temsilcisi Fikret Akfırat hediye etmişti. Fotoğrafta onlar da yer aldı.
Hediye tablonun altında şu ifadeler yer alıyordu: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır. 
Mustafa Kemal Atatürk"
İşte Esad’ın İnstagram’dan paylaştığı Mustafa Kemal Atatürk portresi:

odatv.com

İhbar etme iftar et

Gezi Parkı eylemleri sırasında Başbakan Erdoğan, “Çanak çömlek çalan ve komşusunu rahatsız edeni şikâyet et, her şeyi bizden beklemeyin, karakola git ya da 155’i ara komşunu şikâyet et” demişti. Kamuoyunda büyük tepki gören bu sözlere ilk tepki Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçı'dan geldi.

Fethiye Belediye Başkanı Saatçı, Başbakan'ın komşuları birbirine düşürdüğünü belirterek “Komşunu İhbar Etme, Komşunla İftar Et”sloganıyla bir kampanya başlattı. Ayrıca Fethiye’de bilboardlara“komşunu şikayet etme, iftar et” afişleri asıldı. Başbakan Erdoğan’ın bu cümlelerine değinen Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı, komşuyu şikâyet ya da ihbar etmenin Türk kültüründe olmadığını dile getirdi. Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı yaptığı açıklamada; “Ülkemizi yöneten iktidarın en yetkili arkadaşları, en yetkili kişileri, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, özellikle bu gezi olayları protestosu ile ilgili onların ifadesi ile ilgili çanak çömlek çalan ve komşusunu rahatsız edeni, “komşunu ihbar et, komşunu şikâyet et, her şeyi bizden beklemeyin, git karakola yâda 155’i ara komşunu şikâyet et” adı altında cümleler sarf edildi. Bu olay kamuoyuyla da basına yansıdı.” dedi.
KÜLTÜRÜMÜZDE KOMŞU KOMŞUYU ŞİKAYET ETMEZ

Saatçı sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Bizim kültürümüzde komşu şikâyet edilmez. Komşu ihbar edilmez. Tabi ki bunların yapılacağı noktalar da vardır. Kendini belli konularda rahatsız edeni tabi ki emniyet güçlerine şikâyet yapılabilir. Ancak normal şartlarda komşu komşuyu şikâyet, ihbar etmez. Bizde mübarek ramazan ayında, ev alma komşu al, komşun akrabandan daha önde gelir, komşunun hakkıdır, akraban gelene kadar komşun yetişir gibi bir kültürle Anadolu coğrafyasında komşuluk ilişkisi yıllardır oturmuş. Bunun devam edebilmesi ve iktidarın komşunu ihbar edin sözüne karşı, ‘komşunu ihbar etme, komşunla bir akşam iftar sofrasını paylaş, komşunla orucunu beraber boz, komşunla aynı sofrayı paylaş gibi bir düşünce ile bugün Fethiye’de ki bize ait olan billboardlarla Perşembe günü iftarı Saygıdeğer Fethiyelilerin bir komşusu ile açması konusunda bir kampanya başlattık” dedi.
Murat Sökdü
Odatv.com

Muhalefete konuşma yasağı

TOBB Genel Kurulu bugün bir ilke sahne oluyor.


Genel Kurul'da geçmiş yılların aksine bu yıl muhalefetten kimse konuşturulmayacak. Siyasetçi olarak sadece Başbakan Erdoğan konuşacak. Konu üzerine basın açıklaması yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran "TOBB Genel Kurulu sadece 'tek bir görüşü' mü temsil ediyor? Hayır, 81 ilden gelen, 365 oda ve borsayı temsil eden 1700 delege Türkiye’nin özel sektörünü temsil ediyor.  Onlar TOBB’un 1,5 milyon üyesini temsil ediyor, onlar milli gelirin yüzde 75’ini üreten, milyonlarca insana istihdam sağlayan Türkiye’nin dinamik gücünün temsilcileri. Onlar sadece tek bir siyasi kimliğe sahip değil, her siyasi kimlikten, her görüşten yatırımcı, girişimci orada var." sözleriyle uygulamaya tepki gösterdi. 
ERDOĞAN MİNDERDEN KAÇIYOR
Oran, "TOBB genel kuruluna 25 yıldır katılan, delegelik, meclis başkanlığı, sektör kurulu başkanlığı yapmış birisi olarak söylüyorum ki bu tarihe kadar siyasi partilerin genel başkanları oraya gelir, nasıl bir Türkiye hayal ettiklerini, neler yapacaklarını, özel sektörün sorunlarını tartışma fırsatı bulurdu. İşin sırrı ortak akıl ise, orası akılların ortaklaştığı bir genel kurul olurdu. Demokrasi uzlaşma ise, orası en azından liderlerin birbirlerini dinlediği bir alan olurdu. Bugün bu gelenek de yıkıldı." ifadelerini kullanırken Başbakan Erdoğan'ı şöyle eleştirdi: "Eskiden liderler televizyonda birlikte programlara çıkar ve halkın gözü önünde tartışırlardı. Erdoğan minderden kaçıyor. Eskiden siyasi parti liderleri bir araya gelir görüş alış verişinde bulunurdu. Erdoğan bundan da kaçıyor. Artık Erdoğan başka fikirleri duymaya bile tahammül edemiyor. Sadece burada değil benzeri hiçbir toplantıda zaten muhalefeti dinleme nezaketi göstermeyen Erdoğan, bu kez baskı kurarak muhalefetin konuşmasını dahi engelledi. Erdoğan bütün seslere kapalı, herkesin üstünde baskı kuruyor,  çok sesliliği yok ediyor tek sesli, tek tip, tek kimlikli bir toplumsal anlayışı dayatıyor." 
BAŞBAKAN'IN HAYAL ETTİĞİ DÜNYA
Oran açıklamasını şöyle tamamladı: "Bugün TOBB Genel Kurulu’nda yaşanan demokrasimizin yaşadığı erozyonun göstergesidir. Kendisinden başka hiçbir sesi duymaya tahammülü olmayan bir Başbakan’ın yaşattığı çok önemli bir sorundur. Bugün yaşanan bu olay, medyayı, sivil toplumu, iş dünyasını, sendikaları, meslek odaları, spor kulüpleri ve hayatın her alanını boyunduruğu altına almaya çalışan bir Başbakan’ın hayal ettiği dünyayı göstermektedir. Erdoğan ne hayal ederse etsin, Türkiye öyle bir ülke olmayacak, bu ülke çok sesli, katılımcı, çoğulcu ve demokratik bir şekilde yaşayacak."
Odatv.com

29 Temmuz 2013 Pazartesi

‘Erdoğan, egemenliği PKK’ya terk etmiş’

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tunceli- Erzincan karayolu yakınlarındaki Pülümür Vadisi içinde hakim tepelere asılan PKK paçavralarının olduğu bölgeye giderek, açıklamalarda bulundu.

Genç, PKK flamalarının uzun süredir bölgede asılı olduğunu ileri sürerek, “Burada artık Türkiye Cumhuriyeti devleti egemenliğini kaybetmiş. Biliyorsunuz bayrak bir devletin egemenliğinin varlığını gösteren bir güçtür. Öyle görünüyor ki Başbakan Erdoğan buradaki egemenliği PKK’ya terk etmiş, durum öyle görünüyor” dedi.
CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tunceli’nin Pülümür Vadisi içindeki Tunceli-Erzincan karayoluna yaklaşık 30 kilometre mesafede bulunan Alacak Mevkisi’nde vadinin her iki yakasının tepelerine asılan PKK paçavralarının olduğu bölgeye giderek, gazetecilere açıklamalarda bulundu. Genç, PKK paçavralarının uzun zamandır bölgede bulunduğunu, hiç kimsenin gidip sökemediğini iddia etti.
‘BARIŞ SÜRECİ, EGEMENLİĞİ PKK’YA BIRAKMAK MI?’
Hükümetin, Suriye sınırı içinde PYD bayrağının asılması nedeniyle Dışişleri Bakanlığı’nı devreye sokarak bayrağı indirdiğine dikkat çeken Kamer Genç, “Peki buradaki bayrakları neden indiremiyorlar? Yoksa barış süreci, egemenliği PKK’ya mı bırakmak mı?” diye sordu. Genç, şöyle konuştu:
“Şu anda bulunduğumuz bölge Tunceli, Pülümür, Erzincan karayolunun geçtiği Pülümür Vadisi ve bu bayraklar burada ise Tunceli Valisi, Jandarma Komutanı ve askeri birliklerin haberi var ve ses çıkarmıyorlar. Neden ses çıkarmıyorlar? Bunun tek sebebi var, bu ses çıkarmama talimatını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan veriyor. Bu ülkenin toprakları içinde başka güçlerin bayrağının dalgalanması, bu ülkenin egemenliğinin sona ermesini gösterdiği için bu durumu kabul etmek mümkün değil. Biliyorsunuz bayrak bir devletin egemenliğinin varlığını gösteren bir güçtür. Öyle görünüyor ki Başbakan Erdoğan buradaki egemenliği PKK’ya terk etmiş, durum öyle görünüyor.”
Kamer Genç, Ankara’ya döndüğünde bir soru önergesi ile konuyu TBMM’ye taşıyacağını da kaydetti.
sozcu.com.tr

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Yılmaz Özdil: Aman diim sokağa aşermeyin

TRT’de iftar programına katılan tasavvuf düşünürü arkadaş, hamilelerin sokağa çıkmasının terbiyesizlik olduğunu söyledi.
*
Bu güya “düşünür” olanı.
“Düşünmeyen”leri varın siz düşünün gari.
*
Kravatlı talibanların “ulema” diye devlet televizyonuna çıkarıldığı ülkede… “Dekolte giyen kadınlar tecavüzü göze almalı, erkekleri tahrik ettikten sonra şikâyet edilmesi makul değil” diyen profesör varsa…
“Tecavüze uğrayanlar dert etmesin doğursun, devlet bakar” diyen sağlık bakanı varsa…
Düğünlerde eşinin dans etmesine izin veren erkeklerin “pezevenk” olduğunu söyleyen müftü varsa…
75 yaşında kene’den rahmetli olan kadıncağızın cenaze namazını kıldırırken “fuhuş arttığı için bu tür belaların musallat olduğunu” anlatan imam varsa…
Başörtülü bacımıza trende saldırıldı palavrası papağan gibi tekrar tekrar manşet yapılırken, şort giyiyor diye belediye otobüsünde yumruklanan voleybolcu kızımız mesela, tek sütun haber bile yapılmıyorsa…
AKP’li belediyelere evlilik semineri verip, “kadın itaat etmeli, imam nikâhlı çokeşlilik kadınlar için kurtuluştur, yasal olsun” diyen… Hatta “kocama bekâr arkadaşımı tavsiye ettim, beğeniyorsan üstüme imam nikâhıyla alabilirsin dedim” bile diyen mütedeyyin(!) aile danışmanı varsa…
Terörü halletmek için Kürt kızlarını “kuma” almamızı öneren belediye başkanı varsa…
Kadın gazetecilere “bacak aranızın fotoğrafını çekip gazeteye bastırsam” filan diyen milletvekili varsa…
Bahçesinde kızlı-erkekli oturulan Boğaziçi üniversitesine “yoldan çıkmamak için” gitmediğini izah eden bakan varsa…
Tüsiad’ın kadın başkanına hitaben “onun gibi düşünenler iktidara gelirse porno sitelerini serbest bırakabilirler” diyen başbakan yardımcısı varsa…
“Kadın erkek eşit değildir, yaradılışa ters, kürtaj katliam, sezaryen cinayet, banklarda kızlı-erkekli oturmayı saygıyla karşılamam” diyen başbakan varsa…
*
Hani o hep bahsedilen “evlerinde zor tuttuğumuz yüzde 50” var ya… İşte o evlerinde zorla tutmaya çalıştıkları “toplumun yarısı” aslında kadın’lardır.
Hürriyet

26 Temmuz 2013 Cuma

Kokuşan sistemin koruma ordusu!

Hükümet ile Türk-İş arasında 180 bin işçi adına yürütülen çerçeve sözleşme dün imzalandı.
Sendikacılar, “şu pastanın tamamını görelim hele” demediler. “Pastayı yaratan biziz” de demediler.
“Tamamını bizim yarattığımız pastanın nasıl olur da kırıntısını gösterir ve onun da kırıntısını önümüze atarsınız” da demediler.
Sonuçta hükümetin gösterdiği kırıntının kırıntısı üzerinden yapılan pazarlık sonucu, 4+4 zam ile enflasyon farkında anlaşma yapıldı.
Anlaşmanın sendikalar için bağlayıcılığı yok.
Ama psikolojik baskı etkisi oluyor elbette...
Dün, açlar, işsizler ve dilenciler Türkiye’sinin bir bölümünü yazmıştım. Özeti şu;
Toplam 12 milyon 253 bin 137 ücretlinin % 46,19’u olan 5 milyon 659 bin 607 işçi, açlık sınırının altındaki asgari ücretle yaşamaya çalışıyor.
TİSK’in hesaplamalarına göre, toplam işgücünün % 16,9’u olan 5 milyon 126 bin kişi işsiz.
Taşeron ve serbest bölge cehennemlerinde,sendikasız, sözleşmeli, her an işten atılma korkusu altında çalışan ve işe girebilmesi AKP üyesi ya da yandaşı olma şartına bağlanmış kölelerin sayısı 4 milyona yaklaştı.
Devlet yardımlarına muhtaç hale gelmiş aile sayısı tam 15 milyon.
Belediyelerin gıda yardımına muhtaç hale getirilen aile sayısı tam 1 milyon 100 bin.
2003 yılından beri, önce kömür alamaz duruma getirilip,sonra da bu yoksunluğundan yandaşlar yaratma amacıyla bedava kömür dağıtılan aile sayısı 2 milyon.
Ve sokakta yatanlar, yollarda mendil açanlar,fahişeler, tinerciler...
Türkiye madalyonunun bir yüzü böyle...
Ya ülkenin bir yüzü?
Onlar, şatafat, kısa zamanda zenginleşme ve devletin olanaklarını doymazcasına yağmalama peşinde.
Birde madalyonun her iki yüzü için karar vericiler var. Bakalım milletin nasıl yaşayacağına karar verenlerin kendisi nasıl yaşıyor, devletin olanaklarını kendileri için nasıl kullanıyorlar?
Bilim Sanayi ve teknoloji Bakanı Nihat Ergün,“paramız var, kullanacak adam arıyoruz” diyor.İşçiye, memura kullandırılmayan, fabrika açılması ve işsizliğin önlenmesi için değerlendirilmeyen paraları karar vericiler nasıl kullanılıyor, birkaç örnek;
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Dışişleri lojmanını Abdullah Gül’ün eşi boşaltmadığı için kirada oturuyor.
Devletin Davutoğlu için aylık ödediği kira bedeli ise tam 49 bin TL.
Cumhurbaşkanı Gül’ün maaşı 33 bin 500’den 37 bin 250’ye çıkarıldı. Emekliliğinde ise 14 bin 900 lira alacak.
Milletvekilleri 11 bin, danışmanları 5 bin 400 lira maaş alıyor. 2 yıl milletvekilliği yapan emekli olabilecek.
Başbakan danışmanı Yiğit Bulut’un 51 bin, Sümeyye Erdoğan’ın 52 bin, Hasan Erdoğan’ın 30 bin lira maaş aldıkları basında yazıldı.
Bülent Arınç’ın Başdanışmanı Ahmet Sever,danışman maaşının dışında TRT’den ayda 15 bin lira olmak üzere, toplam 546 bin lira aldı.
Bakan Müsteşarlarının maaşı 7 bin 167 TL, Diyanet İşleri Başkanının maaşı 5 bin 653 lira.
Başbakan’ın özel kullanımında, ANA, ATA, GAP, DAP uçaklarından sonra Devlet Hava Meydanları İşletmesi bünyesindeki iki adet Cessna Citation tipi uçak ve 1 helikopter vardı. DAP’ın devlete maliyeti 60 milyon dolardı. Son olarak son derece lüks ve konforlu döşenen ve 400 milyon dolara mal olan Airbus uçağını devlete aldırdı.7 uçak ve 1 helikopterle yetinmeyen Erdoğan için, OBA isimli 2 ayrı helikopter tahsis ediliyor.
Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar AKP döneminde bakan çocukları şirket kurdular, şirketleri kısa zamanda 500 büyük şirket arasına girdi.
Bu konu basında çok yazıldı. Burada tekrarlamıyorum.
Devletin sırtından imtiyazlı ihaleleri, satılan kurumların peşkeş çekildiği yandaşları ve TÜSİAD’la boy ölçüşecek kadar kısa zamanda zenginleşenleri de yazmıyorum.
Saygı Öztürk’ün yazdığına göre Başbakanın koruma sayısı 1500’e çıkarılmış. Oysa Demirel, Özal, Yılmaz ve Çiller’in bile, şoförle birlikte 8 koruması olduğunu yazıyor Öztürk.
Karar verenler korunmaya ihtiyaç duyuyorsa ve koruma sayısını ordu düzeyine çıkarmışlarsa, o ülkede kokuşmayan bir şey kalmamış demektir.
Sendikaların sorgulaması gereken, pastanın tamamıdır, kokuşan sistemdir.
Mehmet AKKAYA - 25 Temmuz 2013 - Aydınlık

24 Temmuz 2013 Çarşamba

İşsizler, açlar ve dilenciler Türkiye’si!

İşçi ve memur için toplu sözleşme zamanı. Türk-İş 180 bin kamu işçisi için Hükümetle pazarlık halinde. Hükümet, birinci ve ikinci altı ay % 4 veriyor ancak. Hükümetin tavrına bakan özel şirketler de aynı rakamlarda direniyor. Ve grevler başladı. Memurlar için de aynı durum söz konusu. 1 Ağustos’tan itibaren toplu görüşmeler başlayacak. Sendikalar şimdiden eylemlere hazırlanıyor. Hükümetin işçi ve memura dediği, “pasta bu kadar, size düşen ise ancak bu”. Pasta nedir? Yaratılan toplam değer değil mi? Kim yaratıyor bu pastayı. Emekçiler… Sendikalar bugüne kadar pastayı sorgulamadılar. Önlerine atılan kadar düşünmeye zorlandılar. *** Ücretlilerin durumu böyle… İşçi sınıfının parçası olan diğer kesimler ise, bundan daha da beterler. Yağmaya ve zenginliğe doymayanlar yüzünden, hiç doyamayan açlar ordusunun durumu şöyle: Türk-İş’in araştırmasına göre, 2013 Haziran ayında 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 3 bin 328 lira. Açlık sınırı ise bin 022 TL. Ama asgari ücret 773,01 TL. Asgari ücretli işçi sayısı Kasım 2012’de 5 milyon 659 bin 607 kişi. Toplam 12 milyon 253 bin 137 ücretlinin % 46,19’u, bırakalım yoksulluğu, açlık sınırına bile yaklaşamıyor. İşveren örgütü TİSK’e göre işsiz sayısı ise, 5 milyon 126 bin. Bu, toplam işgücünün % 16,9’u. Taşeron ve serbest bölge cehennemlerinde kaybolmuş işçilerin sayısı ise, 4 milyona yaklaştı. *** Pastanın tamamının görülmesini istemeyenler, sadece çalışanları açlık sınırının altına zorlamadılar. İşçiyi işsizleştirip dilenci haline getirdiler, mürit yapmaya çalıştılar. Rakamlar ürkütücü. Devletin yardımlarıyla yaşamaya çalışan ve giderek dilenciliği kronikleşen aile sayısı tam 15 milyon. Aileyi dört kişi sayarsak 60 milyona yakın insan devlet desteğine muhtaç hale gelmiş. 2003’de 35, 2004’de 55, 2005’de 90, 2006’da 150 milyon TL’lik gıda paketi dağıtıldı. 2007’de, Ramazan ayı ve Kurban Bayramında dağıtılması için 140 milyon TL, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan yardım vakıflarına aktarıldı. 2008’de, 2009 seçimleri öncesinde yapılan gıda yardımı miktarı 213,7 Milyon TL’ye ulaştı. 2012’de ise bu rakam 131,37 milyon TL. *** Belediyelerin gıda yardımı ile yaşamını sürdüren aile sayısı tam 1 milyon 100 bin. Aileyi 4 kişi sayarsak, 5 milyona yakın insan belediyelere muhtaç hale gelmiş. Sadece Ankara’da, Büyükşehir Belediyesi eliyle 400 bin aileye gıda ve temizlik malzemesi yardımı yapılıyor. Günde 60 bin insana ise ekmek dağıtılıyor. *** Bir de kömür olayı var. Hükümet, 2003’ten beri TKİ’yi batağa sürüklemekle yetinmedi. Önce kömür almaya muhtaç işsizler ordusu yarattı, sonra bedava verdiği kömürle bu işsizler ordusunu müritler haline getirmeye çalıştı. ETKB-TKİ kaynaklarına göre, yıllara göre kömür dağıtılan aile sayısı şöyle: 2003-2004; 1 milyon 085 bin 511, 2004-2005; 1 milyon 490 bin 301, 2005-2006; 1 milyon 861 bin 057, 2006-2007; 1 milyon 754 bin 590, 2007-2008; 1 milyon 859 bin 687, 2008-2009; 2 milyon 057 bin 687, 2009-2010; 2 milyon 227 bin 066, 2010-2011; 2 milyon 076 bin 112, 2011-2012; 2 milyon 179 bin 985… *** İşte işsizler, açlar ve dilenciler Türkiye’si. Ve işte sefaletin altında yaşamaya zorlanan işçi sınıfı. Sokakta yatanlar, fahişeler, tinerciler ise, başka bir yazı konusu. Ülkenin bir yüzü açlıkla, işsizlikle, işini kaybetme tehlikesiyle, kölece alınıp satılma tehlikesiyle boğuşur, dilenci haline getirilirken, diğer yanı, şatafat, kısa zamanda zenginleşme ve devletin olanaklarını doymamacasına yağmalama peşinde. Not: Yarın, madalyonun öbür yüzünü, pastanın saklanan bölümünün bir kısmını okuyacaksınız. Aydınlık Gazetesi / 24 Temmuz 2013

22 Temmuz 2013 Pazartesi

"Mustafa Kemal'in askerleri" sözünü yıllar önce öyle bir isim kullandı ki

Son dönemin en çok tartışılan sloganlarından biri: Mustafa Kemal'in askerleriyiz.


Bir kesim sloganın bir kişinin askeri olmayı vaaz ettiği için eleştirilmesi gerektiğini söyleyerek eleştirirken bir başka kesim ise Mustafa Kemal'in taraftarı olmak anlamına geldiğini söyleyerek savunuyor.
Bu tartışmaya katkısı olur mu bilinmez ancak "Mustafa Kemal'in askeri" ifadesini kullanan bir isim var: Said-i Nursi.
Nursi'nin Mustafa Kemal'e karşı ayaklanma hazırlığında olan Kör Hüseyin Paşa'yla sohbeti, onun için kurulan http://www.bediuzzamansaidnursi.org sitesinde şöyle anlatılıyor:
"Bu arada Şeyh Said'le birlikte hareket etmek isteyen ve ancak Bediüzzaman'ın da bu işin içinde olmasının gerekliliğine inanan Kör Hüseyin Paşa, birkaç kez Erek dağına çıkarak bizzat Bediüzzaman'la görüşmüştür. Çok büyük bir aşiret olan Hayderan aşiretinin reisi Kör Hüseyin Paşa ile Bediüzzaman arasında şöyle bir konuşma geçer:
Kör Hüseyin Paşa:
- Sizinle müşaverem var. Askerim hazır, atlar hazır, silahlar ve cephaneler de hazır. Sizden emir bekliyoruz. 
- Sen ne diyorsun? Ne yapacaksın? Kiminle harp edeceksin?
- Mustafa Kemal'le
- Mustafa Kemal'in askeri kim?
- Ne diyeyim… İşte askerdir.
- Askerler bu vatanın evladıdır. Senin ve benim akrabalarımdır. Kime vuracaksın? Onlar kime vuracak? Düşün, idrak et. Ahmed'i Mehmed'e Hasan'ı Hüseyine mi kırdıracaksın?"
Kısacası Nursi de bir dönem Mustafa Kemal'i savunanlara "Mustafa Kemal'in askerleri" diyormuş.

Odatv.com

Hükümet başörtüsü için yasak istedi

Danıştay, 28 Şubat’ta ihraç edilen başörtülü öğretmen için göreve iade kararı verdi ama buna itiraz eden Milli Eğitim Bakanlığı yasağın sürmesini talep etti.


Taraf'tan Hüseyin Özkaya'nın haberine göre, 28 Şubat sürecinde başörtülü öğretmene yapılan ihraç, 12 yıl sonra Danıştay’dan döndü. Danıştay, öğretmenin meslekten ihracını oybirliğiyle hukuksuz buldu. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Hukuk Müşavirliği, binlerce başörtülü öğretmen için emsal nitelikteki kararın, “Anayasa’nın Başlangıç bölümündeki Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılığa ve laiklik ilkesine” atıfta bulunarak “karar düzeltme” yoluyla bozulmasını talep etti. Böylece yıllardır başörtüsünden dolayı mağdur olduğunu iddia eden AKP’nin bir bakanlığı, başörtülü öğretmene verilen cezayı savunarak mesleğine dönmesine karşı çıktı. 

SORUŞTURMA RAPORU İLE BAŞLADI
Samsun’un Vezirköprü İlçesi’ndeki Gazi Pansiyonlu İlköğretim Okulu’nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olan G.D. hakkında Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne aykırı davrandığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Soruşturma sonucunda düzenlenen raporda, G.D.’nin derslere başörtülü girmek suretiyle Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne uymadığı, ideolojik amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozduğundan bahisle 657 sayılı Kanun’un 125/E-a maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarılması teklif edildi. MEB Yüksek Disiplin Kurulu, 1 Ağustos 2001 tarihinde teklifi kabul ederek, öğretmenin memurluktan ihracına karar verdi. Bunun üzerine G.D., Samsun İdare Mahkemesi’ne işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtı. Mahkeme işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi.
DANIŞTAY G.D.’Yİ HAKLI BULDU
G.D. ardından Danıştay’da temyize gitti. Temyiz talebi, Danıştay 12. Dairesi’nce 21 Kasım 2012 tarihinde kabul edilerek yerel mahkemenin kararı bozuldu. Oybirliği ile alınan kararda şu ifadeler yer aldı: “Davacının derslere başörtülü olarak girmek şeklindeki fiili, çalıştığı kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozucu nitelikte bulunmadığı gibi, ideolojik ve siyasi amaçlarla yapıldığı da ortaya konulamamıştır. Bu hâliyle davacının eyleminin, anılan kanun hükmündeki suç tanımına uymadığı, diğer bir ifadeyle, 657 sayılı Kanun’un 125/E-a maddesiyle örtüşmediği ve disiplin hukukunda yer alan tipiklik şartının gerçekleşmediği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davacıya isnad edilen fiilin sübuta erdiği gerekçesiyle davanın reddi yolunda İdare Mahkemesince verilen kararda ise hukuki isabet görülmemiştir.”
MEB, KARARA İTİRAZ ETTİ
Ancak MEB, nisan ayında “karar düzeltme” yoluyla kararın incelenerek bozulmasını talep etti. Danıştay 12. Dairesi’ne sunulmak üzere yazılan ve MEB Hukuk Müşaviri Harun Kaman imzasını taşıyan itirazda, “1982 Anayasası’nın Başlangıç Bölümünde Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılık ve laiklik ilke olarak benimsenmiş, 2. maddesinde de Türkiye Cumhuriyeti’nin, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir”ifadelerine yer verildi. MEB talebinde, kılık kıyafetle ilgili bazı kanun ve genelgelere de atıf yapılarak özetle şöyle dendi: “Soruşturma raporunda; davacı öğretmenin Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ni ihlal ettiği ve bu tutumunu sürdürdüğü belirtilerek, disiplin yönünden; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E-a maddesi uyarınca ‘Devlet Memurluğundan Çıkarma’ cezası ile cezalandırılması önerisi getirilmiştir... Görevi esnasında yönetmeliğe uymadığı soruşturma sonucunda sabit olan davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/E-a maddesi uyarınca memurluktan çıkarma ile cezalandırılması işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerden dolayı karar düzeltme talebimizin kabulü ile bozma kararının kaldırılarak ilk derece mahkeme kararının onanmasına, karar verilmesini arz ederim.”
İŞTE O HÜKÜM
657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin “e” bendinde “Devlet memurluğundan çıkarma’’ cezasını gerektiren fiil ve haller düzenleniyor.Bendin “a” fıkrasında şöyle deniliyor: “İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak.”
odatv.com

Gezi Parkı'nda flaş gelişme

Taksim Gezi Parkı’na 'Topçu Kışlası süsü verilen AVM yapılmasına olanak tanıdığı' öne sürülen Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali amacıyla açılan davada, 6. İdare Mahkemesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararını Bölge İdare Mahkemesi oybirliği ile kaldırdı. Böylece Gezi Parkı'ndaki inşaat faaliyetlerinin önündeki hukuki engel kalkmış oldu.


Hürriyet'ten Ali Dağlar'ın haberine göre, Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği’nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açtığı davada mahkemenin verdiği, itirazın da reddedildiği yürütmeyi durdurma kararına Bakanlık, Bölge İdare Mahkemesi’nde itiraz etmişti. Kesin nitelik taşıyan karar, 6. İdare’nin iptal yönünde karar vermesi ve kararın Danıştay’da kesinleşmesine kadar geçecek süre içinde, Gezi Parkı’nda inşaat çalışmasının önünü açıyor. 1. İdare Mahkemesi’nin, Taksim Yayalaştırma Projesi’nin dayanağı 1/1000 ve 1/5000 imar planlarını iptal ettiği karar da Danıştay aşaması olduğu için henüz kesinleşmedi. Gezi Parkı ile hukuki süreç devam ediyor.
YÜRÜTMEYİ DURDURMADA İKİ KARAR
İstanbul 6’ıncı İdare Mahkemesi’ndeki davayı Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği açtı. Dernek, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açtığı davada, “Topçu Kışlası süsü verilen alışveriş merkezi” yapılmasına olanak tanıdığı öne sürülen 27/02/2013 tarihli Koruma Yüksek Kurulu kararının iptalini ve yürütmenin durdurulmasını istedi. Dernek, Gezi Parkı’na polisin sert müdahalesinin geldiği ve olayların ülke çapına yayıldığı 31 Mayıs’ta mahkemeye başvurarak, parktaki ağaçların kesilmeye başlandığı gerekçesiyle derhal yürütmeyi durdurma kararı verilmesini istedi. Mahkeme aynı gün oy çokluğuyla yürütmeyi durdurdu.
İNŞAAT İÇİN HUKUKİ ENGEL KALKMIŞ DURUMDA
Davalı Bakanlığın yürütmeyi durdurma kararına yaptığı itiraz mahkemece 2 Temmuz’da yine oy çokluğuyla reddedildi. Bakanlık geçen hafta Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu ve yürütmeyi durdurma talebinde bulundu. Dosya, itirazın incelenmesi için Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderildi. Bölge İdare Mahkemesi bu kez Bakanlık lehine karar verdi ve 6. İdare Mahkemesi’nin aldığı yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Şimdi 6. İdare Mahkemesi’nin kararı ve bu kararın Danıştay’daki temyiz süreci beklenirken, yürütmeyi durdurma kararı kaldırıldığı için Gezi Parkı’nda inşaat faaliyetinin önündeki hukuki engel kalkmış durumda.
İDARE PROJEYİ İPTAL ETTİ
Taksim Yayalaştırma Projesi ile Gezi Parkının ‘Taksim Kışlasına’ çevrilmesinin önünü açan 17.01.2012 tarihli, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan tadilatlarına Şehir Plancıları ve Peyzaj Mimarları ve Mimarlar Odası tarafından 1. İdare Mahkemesi’nde dava açılmıştı. 3 kişilik bilirkişi heyeti, plan tadilatlarının şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine aykırı olduğu kanaatine vardı. Mahkemenin, Gezi olaylarının sürdüğü 6 Haziran 2013’te Taksim Yayalaştırma Projesi’ni iptal ettiği ortaya çıktı. Karar, Taksim’de yayalaştırma, battı-çıktı, Gezi Parkı ve Topçu Kışlası gibi tüm projeleri kapsıyor. 1. İdare Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının da Danıştay süreci beklenecek.

AVUKAT ATALAY: "GEZİ PARKI'NA ÇİVİ DAHİ ÇAKILAMAZ"
Avukat Atalay, Gezi Parkı’na "Topçu Kışlası" projesi ile ilgili kararın hukuken bir sonucu olmadığını, 1. İdare'nin imar iptali kararı nedeniyle Gezi Parkı'na çivi dahi çakılamayacağını söyledi.
Bölge İdare Mahkemesi, Gezi Parkı’na "Topçu Kışlası" projesinin yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı.
bianet'e konuşan Mimarlar Odası avukatı Can Atalay, bu kararın hukuken bir anlamı olmadığını 1. İdare'nin kararı nedeniyle Gezi Parkı'na bir çivi dahi çakılamayacağını söyledi.
"1. İdare Mahkemesi Gezi Parkı'nda yapılaşmanın önünü açan imar planını iptal etti. Bölge İdaresi'nin kararı ise yüksek kurul kararının yürütmesinin durdurulmasının iptali ile ilgili.
"Hukuken etkili bir sonucu yok; o bölgede yapılaşma için imar planı gereklidir, o plan da iptal edilidi. Gezi parkı'na hukuken çivi dahi çakılamaz."
Atalay, şu anda Taksim Meydanı'nda devam eden trafiğin yeraltına alınması çalışmalarının imar planlarının iptali nedeniyle hukuka aykırı olduğunu belirtti. Mimarlar Odası 15 Temmuz'da bu inşaatlarla ilgili suç duyurusunda bulundu.

NE OLMUŞTU?

Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, açtığı davada, “Topçu Kışlası süsü verilen alışveriş merkezi” yapılmasına olanak tanıdığı öne sürülen 27/02/2013 tarihli Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının iptalini ve yürütmenin durdurulmasını istemişti.
İstanbul 6. İdare Mahkemesi, 31 Mayıs'ta yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Bakanlığın yürütmeyi durdurma kararına yaptığı itiraz da mahkemece 2 Temmuz’da yine oy çokluğuyla reddedildi.
Bakanlık itirazın incelenmesi için Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurmuştu. Bölge İdare Mahkemesi, incelemeyi tamamlayıp yürütmeyi durdurma kararını oy birliği ile kaldırdı.

İDARE İMAR PLANLARINI İPTAL ETMİŞTİ

Öte yandan İstanbul 1. İdare Mahkemesi, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ni 6 Haziran 2013 günü iptal etmişti.
Taksim Yayalaştırma Projesi ile Gezi Parkı'nın "Topçu Kışlası'na" çevrilmesinin önünü açan 17.01.2012 tarihli, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan tadilatlarına Şehir Plancıları ve Peyzaj Mimarları ve Mimarlar Odası tarafından 1. İdare Mahkemesi’nde dava açılmıştı.
Üç kişilik bilirkişi heyeti, plan tadilatlarının şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine aykırı olduğu kanaatine vardı. Karar, Taksim’de yayalaştırma, battı-çıktı, Gezi Parkı ve Topçu Kışlası gibi tüm projeleri kapsıyor.
Odatv.com

Birleşmiş Milletler'den Balyoz sürprizi

Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu (UNGWAD), Balyoz davasındaki tutuklulukların keyfi olduğuna dikkat çekerek, Türkiye Hükümeti’nden hakkında başvuru yapılan 250 tutuklunun durumunun düzeltilmesini talep etti.

BALYOZ TUTUKLAMALARI İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ'NE AYKIRI
UNGWAD tarafından 5 Temmuz 2013′de Türkiye Hükümeti’ne iletilen görüş, bugün başvuruyu yapan Vardiya Bizde platformu adına yapan insan hakları avukatı Gared Jenser’e (Perseus Strategies Hukuk Bürosu) iletildi.
UNWGAD’in ilettiği görüşte, Balyoz tutuklamalarının keyfi olduğuna dikkat çekildi ve bu tutuklamaların Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne de aykırı olduğu vurgulandı.
Balyoz ve Gerçekler Sitesi’nde yayınlanan UNWGAD’in görüşü şöyle:
"Yukarıda aktarılanların ışığında, Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu aşağıdaki görüşü oluşturmuştur:
Balyoz ya da Sledgehammer davalarında özgürlüğünden alıkonulan 250 sanığın tutuklulukları keyfidir, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin 9 ve 14ncu maddeleri ile İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 9,10, ve 11nci maddelerinin ihlalidir; Keyfi tutuklamalar kategorisinde, Çalışma Grubu ‘nun başvuru incelemelerinde referans verdiği III kategorisine düşmektedir.
"BU GÖRÜŞTE SAPTANANLAR DİKKATE ALINMALI"
Oluşturulan görüş akabinde, Çalışma Grubu Türkiye Hükümeti’nden 250 kişinin durumunun İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin hükümlerine uygun olarak düzeltilmesini talep eder. Davanın tüm koşulları dikkate alındığında, Çalışma Grubu bir uygun çözümün, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 9'uncu madde, 5'inci paragrafındaki yaptırılabilir bir tazminat hakkı olduğunu takdir etmektedir.
Çalışma Grubu, Türkiye Hükümeti’nin dava ile ilgili ilettiği bilgilerden davanın değişik iç temyiz ve yeniden inceleme süreçlerine tabi olduğunu not etmiştir. Bu Görüş’te saptanan yetersizliklerin bu süreçlerde dikkate alınması gerekmektedir."
Odatv.com

21 Temmuz 2013 Pazar

Başbakan’a yeni ‘saraycık’

Erdoğan'ın 'Osmanlı' tutkusu bitmek bilmiyor. Sırada Vahdettin'in köşkü var.


Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin’in kaldığı Vahdettin Köşkü “devlet konuk evi” olarak Çengelköy sırtlarında yeniden yükseldi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da bulunduğu zamanlarda çalışmalarının bir bölümünü yürütmek için ofis olarak kullanmak istediği İstanbul Boğazı’nın en güzel noktalarından biri olan köşkte Türkiye’ye gelecek yabancı devlet adamları da misafir edilecek. Erdoğan helikopter pistinin de yer alacağı bölgede yabancı devlet adamlarıyla ikili görüşmeleri de yine burada yapacak.
Cumhuriyet’ten Aykut Küçükkaya’nınhaberine göre; Erdoğan’ın bizzat ilgilendiği ve talimatlarıyla yönlendirdiği bu önemli proje için Bakanlar Kurulu özel karar çıkardı. Vahdettin Köşkü ve çevresindeki diğer köşkler Boğaz’da yeniden yükselirken Çengelköy’deki sahil trafiği yeniden planlandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan ve 19 gün önce Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararına göre Çengelköy’deki trafik ışıkları kaldırılacak; Çengelköy’den Boğaziçi Köprüsü yönüne olan trafik tek yönlü akacak. Bakanlar Kurulu sahil şeridinde trafiğin tek yönlü akması için köşkün bulunduğu alandan Boğaziçi Köprüsü’ne kadar olan bölgede 4 bin metrekarelik arazinin “acele kamulaştırılmasını” kararlaştırdı. 6 ay önce Erdoğan’a yazılı soru önergesiyle,“Bu malikâneyi kendine mi yapıyorsun” diye soran CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran yanıt dahi alamamış. Oran, “Erdoğan’ın böyle bir hakkı yok. Bu köşkler kültürel mirastı. İmara açık bir yer değil orası. Türkiye Cumhuriyeti artık devlet gibi yönetilmiyor” sözleriyle tepki gösterdi.
Kültür varlığından yıkılmaya…
Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin’in adını taşıyan köşk, 2. Abdülhamit’in padişahlığı döneminde Fransız-Türk levanten Mimar Alexandre Vallaury’ye yaptırılmış. Soğan başlı kubbesiyle mimari açıdan nadir yapılar arasında gösterilen köşkün bulunduğu 60 dönümlük koru içinde küçük köşkler, bahçıvan evi ve sera da yer alıyormuş. Köşk 1984 yılında, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiş.
Betonarme olarak yenileme
Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde korudaki köşkler Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından restore edilmiş. Daha sonra restorasyon çalışmalarını inceleyen İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, yıllar önce yapılan restorasyon sırasında köşklerin betonarme olarak yenilendiğini üzerinin de ahşap ile kaplandığını tespit etmiş ve tarihi yapıların yıkılıp aslına uygun olarak yeniden inşa edilmesine karar vermiş.
3 yıl önce tamamen yıkıldı
Restorasyon geçiren ancak aslına uygun yapılmayan çalışmalar sonucu harap hale gelen ve aralarında Vahdettin Köşkü’nün de bulunduğu yapılar yaklaşık 3 yıl önce tamamen yıkılmış. Şimdi ise yeniden yapılan yapılar ve Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin’in Boğaz manzaralı köşkü devlet büyüklerinin konaklayacağı ve yabancı devlet adamlarının konuk edileceği bir bölgeye dönüştürülüyor.
sozcu.com.tr