Hükümet ile Türk-İş arasında 180 bin işçi adına yürütülen çerçeve sözleşme dün imzalandı.
Sendikacılar, “şu pastanın tamamını görelim hele” demediler. “Pastayı yaratan biziz” de demediler.
“Tamamını bizim yarattığımız pastanın nasıl olur da kırıntısını gösterir ve onun da kırıntısını önümüze atarsınız” da demediler.
Sonuçta hükümetin gösterdiği kırıntının kırıntısı üzerinden yapılan pazarlık sonucu, 4+4 zam ile enflasyon farkında anlaşma yapıldı.
Anlaşmanın sendikalar için bağlayıcılığı yok.
Ama psikolojik baskı etkisi oluyor elbette...
Dün, açlar, işsizler ve dilenciler Türkiye’sinin bir bölümünü yazmıştım. Özeti şu;
Toplam 12 milyon 253 bin 137 ücretlinin % 46,19’u olan 5 milyon 659 bin 607 işçi, açlık sınırının altındaki asgari ücretle yaşamaya çalışıyor.
TİSK’in hesaplamalarına göre, toplam işgücünün % 16,9’u olan 5 milyon 126 bin kişi işsiz.
Taşeron ve serbest bölge cehennemlerinde,sendikasız, sözleşmeli, her an işten atılma korkusu altında çalışan ve işe girebilmesi AKP üyesi ya da yandaşı olma şartına bağlanmış kölelerin sayısı 4 milyona yaklaştı.
Devlet yardımlarına muhtaç hale gelmiş aile sayısı tam 15 milyon.
Belediyelerin gıda yardımına muhtaç hale getirilen aile sayısı tam 1 milyon 100 bin.
2003 yılından beri, önce kömür alamaz duruma getirilip,sonra da bu yoksunluğundan yandaşlar yaratma amacıyla bedava kömür dağıtılan aile sayısı 2 milyon.
Ve sokakta yatanlar, yollarda mendil açanlar,fahişeler, tinerciler...
Türkiye madalyonunun bir yüzü böyle...
Ya ülkenin bir yüzü?
Onlar, şatafat, kısa zamanda zenginleşme ve devletin olanaklarını doymazcasına yağmalama peşinde.
Birde madalyonun her iki yüzü için karar vericiler var. Bakalım milletin nasıl yaşayacağına karar verenlerin kendisi nasıl yaşıyor, devletin olanaklarını kendileri için nasıl kullanıyorlar?
Bilim Sanayi ve teknoloji Bakanı Nihat Ergün,“paramız var, kullanacak adam arıyoruz” diyor.İşçiye, memura kullandırılmayan, fabrika açılması ve işsizliğin önlenmesi için değerlendirilmeyen paraları karar vericiler nasıl kullanılıyor, birkaç örnek;
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Dışişleri lojmanını Abdullah Gül’ün eşi boşaltmadığı için kirada oturuyor.
Devletin Davutoğlu için aylık ödediği kira bedeli ise tam 49 bin TL.
Cumhurbaşkanı Gül’ün maaşı 33 bin 500’den 37 bin 250’ye çıkarıldı. Emekliliğinde ise 14 bin 900 lira alacak.
Milletvekilleri 11 bin, danışmanları 5 bin 400 lira maaş alıyor. 2 yıl milletvekilliği yapan emekli olabilecek.
Başbakan danışmanı Yiğit Bulut’un 51 bin, Sümeyye Erdoğan’ın 52 bin, Hasan Erdoğan’ın 30 bin lira maaş aldıkları basında yazıldı.
Bülent Arınç’ın Başdanışmanı Ahmet Sever,danışman maaşının dışında TRT’den ayda 15 bin lira olmak üzere, toplam 546 bin lira aldı.
Bakan Müsteşarlarının maaşı 7 bin 167 TL, Diyanet İşleri Başkanının maaşı 5 bin 653 lira.
Başbakan’ın özel kullanımında, ANA, ATA, GAP, DAP uçaklarından sonra Devlet Hava Meydanları İşletmesi bünyesindeki iki adet Cessna Citation tipi uçak ve 1 helikopter vardı. DAP’ın devlete maliyeti 60 milyon dolardı. Son olarak son derece lüks ve konforlu döşenen ve 400 milyon dolara mal olan Airbus uçağını devlete aldırdı.7 uçak ve 1 helikopterle yetinmeyen Erdoğan için, OBA isimli 2 ayrı helikopter tahsis ediliyor.
Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar AKP döneminde bakan çocukları şirket kurdular, şirketleri kısa zamanda 500 büyük şirket arasına girdi.
Bu konu basında çok yazıldı. Burada tekrarlamıyorum.
Devletin sırtından imtiyazlı ihaleleri, satılan kurumların peşkeş çekildiği yandaşları ve TÜSİAD’la boy ölçüşecek kadar kısa zamanda zenginleşenleri de yazmıyorum.
Saygı Öztürk’ün yazdığına göre Başbakanın koruma sayısı 1500’e çıkarılmış. Oysa Demirel, Özal, Yılmaz ve Çiller’in bile, şoförle birlikte 8 koruması olduğunu yazıyor Öztürk.
Karar verenler korunmaya ihtiyaç duyuyorsa ve koruma sayısını ordu düzeyine çıkarmışlarsa, o ülkede kokuşmayan bir şey kalmamış demektir.
Sendikaların sorgulaması gereken, pastanın tamamıdır, kokuşan sistemdir.
Mehmet AKKAYA - 25 Temmuz 2013 - Aydınlık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder