1 Kasım 2013 Cuma

İşçinin kıdem hakkına darbe

AKP hükümetinin hazırladığı taslağa göre, bir işçi kıdem tazminatında yarı yarıya hak kaybına uğrayacak. Kıdem tazminatı alınabilen durumlar sınırlandırılacak ve iş güvencesi kısıtlanacak


Son yıllarda işçilerin ve sendikaların önemli bir bölümünün en duyarlı olduğu konulardan biri, kıdem tazminatı. AKP hükümeti, bu yıl sonuna kadar Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamındaki özel istihdam büroları aracılığıyla kiralık işçi, kıdem tazminatının fona devri, taşeron işçiliğin yaygınlaştırılmasını ve geçici sürelerle işçi çalışmayı kolaylaştıran düzenlemeleri hayata geçirmekte kararlı. Meclis'in açılmasıyla birlikte de kıdem tazminatının kaldırılması için düğmeye basıldı. Çalışma Meclisi ile birlikte harekete geçen hükümetin sosyal taraflardan habersiz bir taslak üzerinde çalıştığı ortaya çıktı. Aydınlık, AKP ve patronların ısrarla gündeme getirdiği, işçi konfederasyonlarının ise "grev nedeni sayarız" dediği kıdem tazminatına ilişkin hazırlanan kanun taslağına ulaştı.
Konfederasyonlara bildirim yapılmadı
Türk-İş ve DİSK'e henüz bir bildirim yapılmazken AKP'ye yakın basın kuruluşları aracılığıyla çeşitli taslaklar tartıştırılıyor. Bir yandan hükümet yeni bir taslak üzerinde çalışıyormuş gibi sunuluyor bir yandan da masadaki taslağın 2012 yılında piyasaya sürülen taslak ile aynı olduğu belirtiliyor. Masada olduğu belirtilen ve 2012 yılında ortaya atılan taslağın üzerinde küçük ifade değişikliklerinin yapıldığı, son kıdem tazminatı fonu yasa taslağı, kıdem tazminatı hakkına büyük darbe indiriyor. "Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Taslağı", kıdem tazminatını yarı yarıya indirilmesini, kıdem tazminatı alınabilen durumların sınırlandırılmasını, iş güvencesinin kısıtlanmasını ve işverenlerin ödediği işsizlik sigortası primlerinin yüzde 2'den yüzde 0,5'e düşürülmesini öngörüyor. Taslakta neler mi var?
Kıdem süresi belirtilmiyor
Kıdem hesaplaması mevcut uygulamada 30 günlük giydirilmiş ücret üzerinden yapılırken yeni taslakta bu süre belirtilmiyor, fona bırakılıyor. Günümüzdeki uygulamada, kıdem tazminatı son ücretin 30 katının kıdem yılı ile çarpılmasıyla belirlenmekte. Öngörülen yeni düzenlemede her yılın kazancı yatırılacak ve bu miktar bir biçimde nemalandırılacak. Uzmanlar bu durumun hak kayıplarına neden olacağını ayrıca yatırılan miktarın nemasının vergilendirilmesinin de yeni bir hak kaybını beraberinde getireceğini belirtiyor. Mevcut uygulamada da var olan 30 günlük kıdem tazminatı miktarının toplu iş sözleşmeleri veya bireysel iş sözleşmeleri ile artırılmasının önüde bu taslak ile kapatılıyor.
Çalışan emekliye kıdem hakkı yok
Taslak ile emekli olup çalışmayı sürdürenlerin, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi halinde alabildikleri kıdem tazminatı hakkıda ellerinden alınıyor. Taslağa göre, çalışan emekliler, fonun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki çalışmaları karşılığında hayattayken kıdem tazminatı alamayacaklar ve kıdem tazminatları ölümlerinden sonra varislerine ödenecek.
Fon özel şirketlere emanet
Kurulacak olan kıdem tazminatı fonuda özel şirketlere emanet ediliyor. Kıdem tazminatı, işverenin işçi adına prim yatırdığı bireysel emeklilik sistemine dönüştürülüyor. Uzmanlar, taslakta şirketlerin iflası durumunda kıdem tazminatını güvenceye alan bir düzenlemenin olmadığına işaret ediyor.
İşten atma kolaylaşıyor
Tasarı ile işverenlerin işsizlik sigortası primleri yüzde 2'den yüzde 0,5'e düşürülüyor. Böylece işverenler açısından kıdem tazminatı fonu nedeniyle ek maliyet yalnızca yüzde 2,5 düzeyine iniyor. Uzmanlar, bu düzenlemenin, işveren açısından kıdem tazminatı yükünü üçte birin altına indirdiğini belirterek bu düzenlemenin işçi açısından kıdem tazminatının yarının altına indirilmesine ve iş güvencesinin azaltılmasına neden olacağına dikkat çekiyor. Tasarının bir işçinin kıdem tazminatını alabilmesinin koşullarının belirlendiği maddede de işten çıkan işçinin kıdem tazminatı alabilmesi için öncelikle 15 yıl sigortalılık ve 3600 gün çalışmış olma şartı getiriliyor. Bu şartları taşıyan işçi ancak kıdemin yarısını alabilecek. Geri kalan kıdemini alabilmesi içinde 1800 gün yani 5 yıl çalışma şartı getiriliyor. Ancak yine biriken kıdemin yarısını alabiliyor. Kıdem tazminatının tamamını alabilmek ise ölüm, emeklilik veya kendi işini kurma şartına bağlanıyor.

aydinlikgazete.com

Yobazların deli gömleğine sardığı Atatürk mü?

Yeni Asya Gazetesi'nde yayımlanan İbrahim Özdabak imzalı karikatür ortalığı karıştırdı.


Karikatürde Meclis'e ön kapıdan türbanlı bir kadın girerken arka kapıdan deli gömleği ile çıkarılan 'sarı saçlı ve mavi gözlü' adam dikkat çekti. Sosyal medyada arka kapıdan çıkarılanın Mustafa Kemal Atatürk olduğu yönünde tepkiler yağıyor.


aydinlikgazete.com

TBMM’deki türban dış basında

TBMM'deki türban dış basında. AKP dört milletvekilinin TBMM Genel Kurulu'na türbanla girmesi, dış basında böyle yankı buldu.


Dört kadın milletvekilinin TBMM Genel Kurulu’na başörtülü olarak girmesi, yurt dışında da yankı buldu. Türkiye’de bir “ilk” yaşandığına dikkat çeken yabancı medya, “Laik ülke, önemli bir tabu kırdı”, “Laik Türk hükümeti, dini sembole izin veriyor”, “Türkiye için kilometre taşı”, “Başörtüsü yasağı, büyük bir kutuplaşmanın yaşandığı bir dönemde kaldırıldı”, “Eleştirenler, laik düzeni zayıflatmayı amaçladığını öne sürüyor” gibi yorumlar yapılıyor.
NYT: ”LAİK TÜRK HÜKÜMETİ, DİNİ SEMBOLE İZİN VERİYOR”
TBMM’de yaşananları “Laik Hükümet Dini Sembole İzin Veriyor” başlıklı haberinde irdeleyen New Work Times ise, Merve Kavakçı’nın 1999 yılında yaşadıklarını anlattıktan sonra “Ancak bugün farklı bir Türkiye var” dedi. Başörtüsü konusunun uzun bir süre Türkiye’de “tartışmalı” olsa da “Başörtü kullanan kadın milletvekillerinin Perşembe günü (parlamentoya) girişleri, Türkiye için bir kilometre taşı olarak görüldü” diye yazan gazete, Gezi gösterilerini anımsatarak “başörtüsü yasağı, büyük bir kutuplaşmanının yaşandığı bir dönemde kaldırıldı” değerlendirmesinde bulundu.
WSJ: “ÜLKENİN KATI LAİK GELENEĞİNDEN SON KAYMASI”
ABD’nin borsa ve iş dünyasının gazetesi Wall Street Journal da, “Türk milletvekilleri, başörtüsü tabusuna son verdi” başlıklı haberinde “Türkiye’de Perşembe günü iktidar partisinden dört kadın milletvekili Parlamentoya İslami başörtüsü giyerek katıldığında onyılların tabusu kırıldı ve ülkenin katı laik geleneğinden son kaymasına damgasını vuruldu” yorumunu yaptı.
“Başörtüsü, onyıllarca Türkiye’de hissi siyasi bir sembol oldu” ifadesinin de kullanıldığı haberde CHP’li Şafak Pavey’in TBMM’de yaptığı konuşmasının bazı bölümleri aktarılırken de Pavey için “Kendisi de kadınları etek giymeye mecbur kılan Parlamentonun içtüzüğünün bir kurbanı idi” dedi.
BBC: “1999’DAN BU YANA İLK DEFA”
İngiliz yayın kuruluşu BBC, Türkiye’de geçen ay kamuda başörtüsü yasağının kaldırıldığını anımsatarak yasağın “laik anayasa destekçileri ile İslami hakları savunanları karşı karşıya getirdiği” görüşünü öne sürüyor. 1999 yılından bu yana ilk defa başörtülü milletvekillerinin Genel Kurula girdiklerine işaret eden BBC, ana muhalefet partisi CHP’nin ise, iktidar partisini “ülkenin laik geleneklerini zedelemekle suçladığını” da belirtiyor.
TELEGRAPH: “LAİK ÜLKE, ÖNEMLİ BİR TABU KIRDI”
İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Telegraph da, Türk parlamentosunun ilk defa başörtüsüne izin verdiğine dikkat çekerken “Laik ülke, önemli bir tabu kırdı” ifadesini kullandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara ilk geldiğinde başörtüsü üzerindeki tüm yasakları kaldırmaya söz verdiğini anımsatan gazete, “CHP ise, AKP’yi, Atatürk tarafından 1923 yılında kurulan laik cumhuriyetini zedelemekle suçluyor” diye yazdı.
LE FİGARO: “TÜRKİYE’DE BİR İLK”
Laikliğin önemli bir konu olduğu Fransa’nın büyük gazetelerinden Le Figaro ise, “Başörtülü milletvekilleri Türk Parlamentosu’nda” dedikten sonra “İktidardaki İslami muhafazakar partisinden üç milletvekilinin Parlamento’nun bir oturumuna katıldıklarını” belirterek bunun Türkiye’de bir ilk oluşturduğunun altını çizdi. Gazete, “AKP’nin kısa bir süre önce kamuda İslami başörtüsü yasağını kaldırdığına” dikkat çekti.
EL PAİS:” EN DİKKAT ÇEKİCİ GELİŞME, PARLAMENTODA YAŞANDI”
İspanya’nın en büyük gazetesi El Pais ise, dört kadın milletvekilinin “ilk defa başörtüsü olarak parlamentoya girdiklerine” işaret ederek Türkiye’de kamuda İslami sembolün kullanılmasının 90 yıl yasak olduğunu” yazdı. Gazete, “Kadın memurlarının işyerinde İslami başörtüsü kullanmaları yasağının kaldırılmasından sonra en dikkat çekici gelişme Perşembe günü Parlamento’da yaşandı” dedi. Gazete “Hemen hemen tümü Müslüman olan, Türk nüfusunun önemli bir kısmı, kuralı basit bir ayrımcılık olarak görüyordu ve bu yasağa son vermek Erdoğan’ın partisinin bir hedefi idi” sözlerini de dile getirdi.
DWELLE: “ELEŞTİRENLERE GÖRE AMAÇ LAİK DÜZEYİ ZAYIFLATMAK”
Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, dört kadın milletvekilinin başörtülü olarak Parlamento’ya girdiğini duyurduğu haberinde”AKP, başörtüsü yasağının kaldırılması sivil hakların bir meselesi olduğunu, dindar Müslüman kadınlarının açık biçimde inançlarını ifade etmelerini engellediğini savunuyordu. Eleştirenler ise, bu ve içki satışlarına yeni kısıtlamalar gibi diğer önlemlerin, Erdoğan ve partisinin modern Türkiye’nin üzerinde inşa edildiği laik düzeni zayıflatmayı amaçladığını kanıtladığını öne sürüyordu” dedi.

sozcu.com.tr

“Suriye’yi Türkiye vurdu”

Lübhan kanalından şok iddia.


Lübnan’da yayın yapan MTV kanalı, Çarşamba günü İsrail’in Lazkiye’ye düzenlediği saldırıda Türkiye’nin de rol oynadığını iddia etti.
Haberde Türkiye’nin 2012 Haziran’ın da düşürülen jetine misilleme olarak Lazkiye’de bulunan hava üssüne düzenlenen saldırıda istihbarat sağlayarak rol aldığı iddia edildi. İsrail Radyosu ise MTV’nin kaynağının “İsrailli yetkililer” olduğunu duyurdu.
TÜRKİYE İSTİHBARAT SAĞLADI
Bir başka iddia da WorldNetDaily dergisinin internet sitesinden geldi.
Siteye konuşan “bilgi sahibi Ortadoğulu güvenlik yetkilileri”ne göre, Türkiye İsrail’e saldırıyı gerçekleştirmesi için önemli istihbarat sağladı.
Adı geçen kaynaklara göre, saldırının hedefleri arasında Hizbullah’a gönderilebilecek uçaksavar füzeleri ve rampaları bulunuyordu.
ÜRDÜN’DEN DE BİR İDDİA
Ürdünlü bir istihbarat kaynağı da yine WMD’ye yaptığı açıklamada, Türkiye ve İsrail’in Suriye’de Beşar Esad rejimini zayıflatmak amacıyla vurulabilecek hedeflerin bir listesini yaptığını iddia etti.
WMD, “iki ülke arasındaki diplomatik gerginlik düşünüldüğünde İsrail-Türkiye işbirliğinin şaşırtıcı olabileceği” yorumunu yaptı.
ABD: SALDIRIYI İSRAİL DÜZENLEDİ
Akşam saatlerinde CNN’e konuşan ve adını vermeyen bir ABD’li yetkili, olayın bir İsrail saldırısı olduğunu ve muhtemelen Hizbullah’a gönderilecek bir füzenin hedef alındığını söylemişti. İsrail’den ise konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmedi.
Temmuz ayında İsrail hava kuvvetlerine ait uçaklar bölgedeki Rus ve Suriyeli birliklerin kullandığı bir füze deposunu vurmuştu. Saldırıda füzelerin tamamen imha edilemediği, yeni saldırı olabileceği konuşulmuştu.


sozcu.com.tr

31 Ekim 2013 Perşembe

SOSYAL GÜVENLİK MERKEZİ Mİ, HAPİSHANE Mİ?

Liberaller cumhuriyetin kurumlarına o denli düşmanlar ki, özelleştirme kanunu çıkarıldığında Tansu Çiller Mecliste milletvekilleriyle kadeh kaldırmış, “dünyanın son sosyalist devletini yıktınız, tebrik ederim sizi” diye sevinç çığlıkları atmıştı. Önlerine geleni sattılar, kapattılar. Satamadıklarının ise çürüttüler, topluma hizmet merkezleri olmaktan çıkardılar. Yandaşlarının kıdem ve eğitim gözetmeksizin kollandığı, memur olma özelliğine bile sahip olmayanların yüksek makamlara oturtulduğu, ‘yağma hasanın böreği misali’ kurumun olanaklarının söğüşlendiği, kurumların gerçek çalışanlarına ise, zulüm demenin bile hafif kalacağı koşulların reva görüldüğü yerler oldular. SGK’da bunlardan biri. “Sosyal güvenlikten kıdem tazminatına emperyalist operasyon” başlıklı dizinin yayını sırasında, SGK çalışanlarından çok sayıda mektup geldi. SGK, hapishaneye dönüştürülmüş meğer. Diziyi iki gün daha uzatarak son iki bölümünü mektuplara ayırıyorum. Bugün ve yarın okuyacaksınız. Sahiplerinin adı bizde kalacak. Mektupların esasına dokunmadan aktaracağım. Yeniden Atatürk devriminin, sadece bu kurumları kurtarmak için bile şart olduğunu, her satırı haykırıyor. *** “Diğer kurum çalışanlarından on kat daha fazla iş yükü altındayız. Bir işveren memuru, 2000-3000 işyerinin 30 kalem işini yapar. Kısa vadeliler servisindeki bir memur, günde 200 rapor ödemesi yapar. Yetiştirebilmeniz mümkün mü? Akşam mesaiye kalır, cumartesi bile çalışırsınız. Fazla çalışma ise, beş kuruş fazla mesai ücreti alınmadan yapılır. Yemek verilmez, yemek ücreti verilmez. Buna rağmen, ne amir ne vatandaş memnun olur.” “SGK’da 24 bin memur var. Memur maaşları için 5 yıl için Vakıfbank ile anlaştılar. Bizim maaşlarımızla bankalar köşeyi dönüyor promosyon alamıyoruz. Promosyonlarla ilgili olarak ise pis kokular geliyor.” Memuru takip için çip takmadıkları kaldı. Bazı merkezlerde yüz tarama bile yapılıyor. Nasıl mı? Yüzünüzü tarayıcı bir ekrana getiriyorsunuz, sonra işbaşı imzası atıyorsunuz. Yandaşları olan teftiş kurulu üyelerine ve denetmenlere ise uygulanmıyor. Cezaevlerinde var mıdır acaba böyle bir uygulama? İnsanlıktan çıkardılar memuru. Bir de kamera sistemi… Yan gelip yatanların başkasını gözetleme alışkanlığı buraya da sirayet etti. Türbanlı memurla doldurdular. Arkadaşlarımıza ise, etek boyundan, kısa kollu giyinmeden disiplin cezaları veriliyor.” “İnsan üstü iş yükü, hoyrat muamele ve baskılar, kapalı cezaevine döndürdü. Kurumdan müthiş bir kaçış var. Giden kalana “Allah kurtarsın” diyor. Gerisini siz düşünün.” Her yer arşiv, ama arşiv memuru yok. Vatandaşa ve telefona bakan memur, arşivden dosya çeker, dosyaların içine evrak atar. Arşivler o kadar pistir ki, bronşit olursunuz, mikrop alırsınız. Memur yıllık izindeyken bile evrak bırakılır masasına. Yönetmelikle belirlenen işlem süresi vardır. Soruşturmaya neden olabilir. Ama kimin umurunda, ne de olsa sıkıntıyı memur çeker. Yandaş müfettişleri vekaleten bir koltuğa atıyor, hem müfettişin, hem de atandığı koltuğun maaşını birden veriyorlar. Çifte maaş yani… Kayıt dışı istihdamla mücadele edilecek müfettişlerin yarısı müdür oldu, yarısı özel şirketlere iş sağlığı uzmanı. Hal böyleyken merdiven altı işyerlerin teftişi nasıl yapılacak? Müfettişlerin asli görevi olan iş kazası ve meslek hastalığı soruşturmalarını ise, kalifiye görmedikleri memura yaptırıyorlar. Liyakatın, hakkaniyetin, adaletin olmadığı kurumda yükselmek, lobi faaliyetinizin başarısına, ya da yandaş olmanıza bağlıdır. Araştırın. SGK’da en son kaç yılında müdürlük sınavı yapılmış? Şeflik mi? O daha komik. “666 Sayılı KHK ile maaşlarımızı budadılar. Ocak ve Temmuz aylarında diğer kurumlar % 3 alırken biz % 1,5 alıyoruz. Yetmezmiş gibi mesai, ikramiye, performans ve büyükşehir farklarını da kaldırdılar. Yerel yönetimlerde ise maaşlar iki kat arttı. Mesela… belediyede memur 2800 alıyor, biz 1900. Hem de iş yükünün altında ezilerek. (Boşluk bırakılan yerdeki ismi biz çıkardık. M.A) Mektuplara devam edeceğiz. Aydınlık Gazetesi / 30 Ekim 2013

28 Ekim 2013 Pazartesi

‘Suçlu Türkiye!’

İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor.


Batı’nın Esad rejimini iktidardan uzaklaştırma çabasının El Kaide gibi karanlık bir gücü beslediği, böylece El Kaide’nin Ortadoğu’daki nüfuzunun zirve yaptığı öne sürülürken bu gelişmelerden esas sorumlu olan Washington’un ise El Kaide’nin yayılmasından “Türkiye’yi sorumlu tuttuğu” savları dile getiriliyor.
İran medyası Türkiye’nin Suriye politikasına eleştirilerini sürdürüyor. Fars haber ajansı tarafından yayımlanan bir makalede ABD basınının MİT Başkanı Hakan Fidan’a yönelik iddialarına dikkat çekildikten sonra “Şu sıralarda Amerika’nın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerin iki amacı olduğu görülüyor. Biri Beyaz Saray’ı temize çıkarmak, ikincisi ise rahatsız eden Fidan’ı itibarsızlaştırmaktır” görüşü öne sürülüyor.
ABD basınının Suriye’deki El Kaide’nin yükselişinin başlıca sorumluları olarak Hakan Fidan ve Başbakan Erdoğan’ı gösterdiğine işaret edildikten sonra Washington’a şu suçlamalara yöneltiliyor:
“Ancak kısa bir süre öncesine kadar Amerikalılar, El Kaide’nin Suriye’deki faaliyetlerini görmezlikten geliyor ve bilinçli olarak boyutunu küçümsüyorlardı. Washington’un tutumu, iki yüzlülük çünkü kısa bir süre önce El Nusra ile birleştiklerini açıklayan gruplara silah sağlamayı sürdürüyor.”
Türk hükümetinin El Kaide’ye bağlı gruplara “destek sağlamadığı” yönündeki açıklamalarına ise “hiç kimsenin inanmadığı” savunulan makalede Ankara’nın son yıllarda Suriye ile ilgili yürüttüğü politikanın, “tamamıyla başarısız olmakla kalmadığı aynı zamanda Türkiye’ye tehdit haline geldiği” iddiasına da yer veriliyor. Makalenin son bölümünde de bu gelişmelerin Türkiye’nin NATO’daki stratejik ortaklarıyla ilişkileri bakımından bir “ders” oluşturabileceği belirtiliyor ve “Başkasının oyununu oynadığınızda oyunu kışkırtan tarafın tüm gaflarının sorumluluğu size yüklenebilir” de deniliyor.


sozcu.com.tr

27 Ekim 2013 Pazar

AKP’NİN SOSYAL GÜVENLİĞE VE ÇALIŞANA ÇUVAL GEÇİRME PLANI


SSK soygunları Resul Kurt’a göre, “12 Eylül döneminde, hazineye ait 170 ton altın yağmalanmış, SSK’nın bütün nakit parasına el konulmuş, karşılığında çok düşük faizli tahviller verilmişti. Daha sonra ne bu tahvillerin anaparası ne de faizi ödenmişti. Yaklaşık 20 milyar doları bulan SSK’nın parası buhar olup uçmuştu.” (Resul Kurt –Star Gazetesi / 11 Nisan 2012) Düşük faize para yatırılması geleneksel soygun oldu. 2000 yılında enflasyon % 54,9 iken, SSK’nın paraları % 26 faize yatırılmış, işçinin SSK fonları ile bütçe ve bankalar beslenmişti. SSK, bu soygunla kalmadı. Alacaklarının affedilmesi ya da tahsil edilmemesi, Bakanların özel masraflarını SSK’ya ödetmek gibi soygunlar, yıllar yılı sürdü. Alacaklara ise sık sık af çıkarılıyordu. 1997’de SSK’nın tahsil edilmeyen alacağı 104,2 trilyon TL idi. SSK’nın toplam gelirinin %11,5'u. 2010 sonu itibariyle SGK’nın prim gelirleri 67 milyar iken, alacakları ise, 51 milyar TL’yi buldu. 1992-2002 arasındaki açıklarda, AKP öncesi açık artışı 4.4 kat iken, AKP döneminde artış hızı 18.5 kata çıkmıştı.
SGK’yı tasfiye girişimleri Sosyal güvenliğe saldırı bu kadarla da kalmadı. 1999’da emekli maaşı, işçilik sırasındaki net maaşın % 72-75’i iken, brüt maaşın % 50 sine düşürüldü. Böylece emekli maaşının % 31’i yasa yoluyla gasp edildi. 1990’da, CHP ve DYP’nin desteğiyle yasalaşan DSP-MHP-ANAP Hükümetinin Kemal Derviş yasaları, özel sigorta şirketlerine emeklilik alanında faaliyet izni vermiş, yabancıların emeklilik pazarına girmesi sağlanmıştı. AKP ise, CHP’nin de desteği ile üç emeklilik kurumunu 2006’da SGK adıyla birleştirdi. Çünkü IMF, 2004 kredi dilimini, bu şarta bağlamıştı. 1990 sonrası 14’ü yabancılara ait olan 18 Bireysel Emeklilik şirketi kuruldu. 2012’ye varıldığında 3 milyon 100 bin kişi kaydetmiş, kasalarına 20 milyar lira aktarmışlardı. Bireysel Emeklilik Şirketleri kurulunca AKP, SSK’ya desteği daha da azalttı. 2003’te Avrupa Birliği’ne, ‘‘sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferler azaltılacaktır” sözü vermişti. Ardından, malulen emeklilik için % 60 işgücü kaybı şartını % 66’ya çıkardı. Ali Babacan, özel emeklilik şirketlerinin topladığı parayı az buluyor, “GSMH'nın % 2,2'si. OECD ortalaması ise % 72,4” diyordu. Şirketler daha çok beslenecekti yani. Ardından, “Bireysel emeklilik fonlarına her 100 lira için 25 lira katkı yapılacak” açıklaması geldi. Prim ödeyenlerin devlet katkısının tamamını alabilmesi ise, şirkette 10 yıl kalmak ve 56 yaşına gelmek şartına bağlanmıştı. Üç yıl dolmadan ayrılan alamayacak, 3 yıldan 6 yıla kadar kalan ise, ancak % 15’ini alabilecekti. Öte yandan SGK’nın alacakları ise tahsil edilmiyor. 2012’de 8 bin 552 firmanın 100 bin liranın üzerinde borcu vardı. Borçlu sayısı 2011’e göre % 114 artmış, borç miktarı 3 milyar 374 milyon liraya çıkmıştı. SGK adım adım tasfiye edilirken, yabancı şirketlerin olanakları genişliyor, bütçeden bile besleniyorlardı.
Emperyalist merkezlerin kıdem tazminatı emirleri Sıra kıdem tazminatı primlerinin özel emeklilik şirketlerine akıtılmasına gelmişti. 2007’de IMF ‘‘kıdem tazminatını rasyonelleştirin, esnek koşullu istihdam uygulamasına geçin, istihdam üzerindeki vergi yükünü azaltın’’, IMF 1. Başkan Yardımcısı Anne Krueger ise, ‘’İşsizliğin sebebi yüksek kıdem tazminatlardır, kıdem tazminatları düşürülsün’’ demişti. OECD, 2000 Raporu’nda “İşten çıkarmayı kolaylaştırın, tazminatları azaltın, işverenin işgücü maliyetini azaltın, işverenin ödediği sosyal güvenlik primlerini azaltın’’, 2006 Raporu’nda, “ 1999’da çıkarılan işsizlik sigortası kıdem tazminatı sisteminin yerini alacaktı, ancak, kıdem tazminatı sistemi hala devam ediyor”, 2007 Raporu’nda ise, “Emeklilik yaşını 65'e çıkarın, emeklilik gelirini vergilendirin” diye emir vermişlerdi. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau 15 Ocak 2008’de, ‘‘Kıdem tazminatlarını azaltın’’ diye emirleri tekrarlamıştı.
Kıdem tazminatını kaldırma planı * 61 Hükümet programında kıdem tazminatı, işsizliğin sebebi olarak gösteriliyordu. * 2014-2018 Kalkınma Planında ise, “kıdem tazminatını ele alacağız, daha uzun süre çalışılması için teşvik” uygulayacağız diyorlar. *Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, ‘Kıdem tazminatının kaldırılacak, Kişisel Tazminat Hesabı getirilecek’’ diyor. (10.01.2012 / Gazeteler) *ÇSGB Faruk Çelik, “Kıdem tazminatı fonu taslağımız hazır. İşsizlik fonundan oraya bir katkı sağlamayı düşünebiliriz. Kıdem tazminatı oranları aşağı çekilecek’ (takvim.com.tr / 13.04.2012) *Ekonomi Bakanı Ali Babacan: ''Kıdem tazminatı artık toplu ödenen para olmaktan çıkarılacak. Böylelikle ülkenin tasarrufu artacak.'' (Türkiye Bankalar Birliği 55.Olağan Genel Kurulu konuşması) *** Emperyalizmin, sosyal güvenliği tasfiye etme, yabancı tekellere pazarımızı soydurma ve işçiyi köleleştirme planı, emperyalizmin emrine giren hükümetler sayesinde uygulanmaktadır. AKP şimdi de, esnek çalışmayı yaymak, Özel İstihdam Bürolarına işçi kiralama olanağı vermek, taşeron sisteminin önündeki engelleri ve kıdem tazminatını kaldırmak için hazırlık yapıyor. Türk-İş’in sesi çıkmıyor. Hükümetin cesaret sebebi ise bu sessizlik... Oysa “kıdem tazminatına dokunmanız bile genel grev sebebidir” demişlerdi. DİSK ise mücadele kampanyası başlattı. Sıcak bir kışa giriyoruz. İşçi sınıfı bu saldırılara sessiz kalmayacak.
Not: Yazı dizisi 30 Ekim Çarşamba günü köşe yazısı olarak devam edecektir. Aydınlık Gazetesi / 27 Ekim 2013

AKP’NİN AB EMPERYALİZMİNE DÖRDÜNCÜ TAAHHÜT BELGESİ


AKP 15 Mart 2010 tarihinde, yapmayı taahhüt ettiklerini “Türkiye’nin Katılım Süreci İçin Stratejisi / 2010-2011 Eylem Planı” adıyla AB’ye sundu. Kamuoyunda Ulusal Program dizisinin dördüncüsü olarak bilinir. Balıkçılıktan çevreye, yargılama usullerinden çalışma hayatına, satılacak kurumlardan bankacılığa kadar hemen her konunun yer aldığı bu belgeden, konumuzla ilgili olanları kısaca aktaralım.
Posta hizmetlerini satıyoruz PTT 173 yıl önce 1840 yılında kuruldu. Kurtuluş Savaşı, kahraman telgrafçılarımız sayesinde kazanılmıştı. Kurtuluş Savaşı da gösterdi ki, iletişim, stratejik önemi olan kurumların başında gelmektedir. Batıcı hükümetler önce PTT’yi parçalayarak Telekom’u ayırdılar. Aynı dönemde, kargo hizmetlerini uluslararası tekellere açtılar. Geriye parçalanmış birimlerin satılması kalmıştı. Kemal Derviş yasalarından biri TELEKOM’un ve GSM diye bilinen cep telefonu pazarının yabancılara açılması idi. Telekom ve devletin GSM şirketi Aycell yabancılara satıldı. PTT’den geriye posta hizmetleri kalmıştı. Posta hizmetleri artık devlet tekelinde değildi ve devlet desteği kaldırılmıştı. Posta hizmetlerini de satmayı planlıyorlardı, ama önce karlı hale getirmeleri gerekiyordu. Bu nedenle PTT bankacılığı başlatıldı. Kazanılan para ise, alıcıları cezbedecek güzelleştirmelerde kullanıldı. Artık satışa hazırdı. AKP, bu belgede artık satışa hazır olduğunu bildiriyordu AB merkezlerine. Ve Posta hizmetleri ihaleye açıldı.
Radyo televizyon pazarı 2003 Ulusal programından sonra AKP, televizyon ve radyo alanında yabancıların faaliyet göstermesine izin veren kanun çıkardı. Ardından Doğan Medyanın %40’ı Almanların eline geçti. TGRT Amerika’nın FOX TV si oldu ve diğerleri… Emperyalistler, açılan pazarı yeterli bulmuyordu. Bütün sınırlamalar kaldırılmalıydı. AKP, 4. Ulusal Programda, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik ile yabancılara gerçek ve tüzel kişilere, sınırsız pazar olanağı hazırlıyordu.
Yabancılara sınırsız borsa vurgunu AKP, ‘Menkul Kıymetler Borsaları Hakkında 91 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’ ile emperyalist borsa vurguncularının borsada oynama kotalarını sınırsız hale getiren değişiklik sözü veriyordu.
Demiryolunu da satıyoruz AKP, Demiryolu Çerçeve Kanunu çıkarma sözü verdi. Demiryolunu parçalayarak özelleştirecek, devletin denetim yetkisini bile kaldıracaktı. Verilen söz budu. Alıcılara, güzelleştirilmiş ve çok kar eden bir demiryolu hizmeti sunmalıydılar. Yıllardır yapılan yatırımlar bunun içindi. Bakanları bile itiraf etmişti. Nitekim Demiryolu Çerçeve Kanunu’nu çıkardılar.
Doğalgaz yasası ‘Doğal Gaz Piyasasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’ ile piyasayı yabancılara daha çok açan, özel sektörün ithalatına serbestlik sağlayan kanun çıkarma sözü verdiler.
Eyalet yasası “Bütün şehir yasası” olarak bilinen, Büyükşehir sınırlarını il hudutlarına kadar genişleten ve Büyükşehirlere eyalet yetkisi veren değişiklikler yapmaya söz verdiler. Bu amaçla, Köy Kanununda değişiklik yaparak köy vasfını ortadan kaldırdılar. ‘İl Özel İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanunu’ ile de il özel idareleri ve belediyelerin parasal kaynaklarını genişlettiler.
Şeker Yasası Batıcı hükümetler, Şeker kanununa doymuyordu. DSP-MHP-ANAP Hükümeti, pancar üretim alanlarını daraltan yasa çıkarmış, şeker ithalatının önünü açmıştı. AKP ise kotaları daha da artırarak köylüyü pancar ekemez hale getirmiş, Şeker Fabrikalarını satmak için çeşitli defalarda girişimlerde bulunmuştu. AB’ye verdikleri bu sözde ise, şeker piyasasını rekabetçi hale getireceklerini taahhüt ediyorlar. Bu demektir ki, ithalat artacak, özel sektörün piyasadaki payı daha da artacak ve şeker fabrikalarının satılması çabası sürecek.
Sendikalar yasası AKP işçiler için, 87 ve 98 sayılı ILO Sözleşmelerine uygun sendikalar yasası çıkarma sözü veriyor. Çıkardı da yasayı. Ama yasa, bırakalım ILO Sözleşmelerine uygun olmayı, sendikaları barajlarda boğan yasasıydı. İşkolları yönetmeliğinde ise, yandaş sendikalara ayrıcalık sağlayan değişiklikler yaptılar.
AKP bugünlerde AB için yeni taahhütler hazırlıyor. İşçileri için köleleştirme, memurlar için devlet güvencesinin kaldırma sözleri. Devam edeceğiz Aydınlık Gazetesi / 26 Ekim 2013

25 Ekim 2013 Cuma

Hollande: “Türkiye’ye yardım edelim yoksa!..”

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Suriyeli mültecilerin bulundukları kampları terk edip Avrupa'ya gelmeyi denemeleri sonucunun doğmaması için Suriye'ye komşu olan Lübnan, Ürdün ve Türkiye'ye yardım edilmesini istedi.


Avrupa Birliği (AB) Zirvesi sonrasında konuşan Hollande, “Bu ülkelere yardım edilmeli ki mültecilerin kampları terk ederek bize kadar gelmeyi denemeleri sonucuyla karşı karşıya kalınmasın” dedi. Hollande, Suriyeli mültecilerin kampları terk edip Avrupa ülkelerine gelmeleri halinde ise uygun şekilde ağırlanmaları için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurguladı.
Suriyeli mültecileri ağırlamaları için Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye bugünkünden çok daha fazla imkanın devreye sokulması gerektiğini belirten Hollande, Akdeniz’den Avrupa’ya yönelik göç akımında ise Libya’nın “aciliyet içeren durumuyla” öncelik arz ettiğini ifade etti.


sozcu.com.tr

Ata’nın portresine bile tahammülleri yok!

BURSA’nın merkez Nilüfer İlçe Belediyesi, Cumhuriyetin ilan edilişinin 90'ıncı yıldönümünün kutlanacağı 29 Ekim'de, 5 bin 990 kişiyle Atatürk portresinin oluşturulacağı alana dün gece araçla giren kimliği belirsiz kişiler, yapılan hazırlıkları tahrip etti.


Alanda incelemede bulunan Nilüfer Belediye Başkanı CHP’li Mustafa Bozbey, “Tahribat yapanları kınıyorum. Bir fotoğraf çekimine dahi bu hoşgörüyü gösteremeyen insanların gerçekten toplum içerisinde sorgulanması gerekiyor” dedi.

Cumhuriyetin 90’ıncı yıldönümünü kutlamaları için ‘Duruyoruz’ etkinliğinin yapılacağı İhsaniye’de yeni belediye binasının yakınındaki alana, dün gece otomobille giren kimliği belirsiz kişi veya kişiler, araçla spin atıp, portre için insanların duracağı noktaları belirleyen işaretleri tahrip etti.

Etkinliğin yapılacağı alanda incelemelerde bulunan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, bazı kişilerin bu etkinliklere tahammülü olmadığını söyledi. Başkan Bozbey, “Maalesef akşam buna dahi tahammül edemeyen bazıları bu alana girip, hazırlanmış olan 29 Ekim saat 12.00’de başlayacak olan etkinliğin hazırlandığı bu alanda büyük tahribat yapmıştır. Tahribat yapanları kınıyorum. Bir fotoğraf çekimine dahi bu hoşgörüyü gösteremeyen insanların gerçekten toplum içerisinde sorgulanması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hem kendisine hem de bıraktığı değerlere, cumhuriyete ve cumhuriyetin ilkelerine Türkiye’de doğan ve doyan herkesin sahip çıkması gerekiyor. Çünkü barışın temelleri o şekilde oluşmaktadır. Ötekileştirmeden bu ülkeyi mutlak suretle demokrasi geleneklerini yaygınlaştırarak barış içinde yaşayan ama dünyada dik duran bir ülke haline getirmek durumundayız” dedi.


“Mihmandarımız Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür” diyen Mustafa Bozbey, “O’nun fotoğrafının, O’nun portresinin bu alanda canlı olarak çekileceği bu alan böyle bir tahribat yapılması hem bizleri, hem de kamuoyundan aldığımız izlenimler çerçevesinde herkesi üzmüştür” dedi.
Polis ekiplerinin de alanda incelemede bulunup soruşturmaya başladığı öğrenildi.
Hazırlıkların devam ettığı alanda, tahribatın düzeltilerek, etkinliğin 29 Ekim’de yapılacağı bildirildi.

sozcu.com.tr

AKP HÜKÜMETİ EMPERYALİSTLERE HANGİ SÖZLERİ VERDİ?

ABD ve AB Emperyalizminin planı, kamu kurumlarını sattırarak devleti kamudan tamamen çektirmek, çalışma hayatında, güvenceli çalışmayı kaldırmak, işçi kiralama olanağını getirtmek, taşeron sistemini yaymak, emeklilik yaş ve süresini uzatmak, emekli maaşlarını düşürmek, kıdem tazminatında devlet güvencesini kaldırmak, primlerin özel emeklilik şirketlerine yatırılmasını sağlatmak idi. DSP-MHP-ANAP Hükümeti, özel emeklilik şirketlerinin kurulmasına izin vermiş, yabancıların da ulusal pazara girmesine olanak tanımış, emeklilik yaşı ve emeklilik prim süresini uzatmış, emeklilik maaşlarını düşürmüştü. ABD, BOP planında Eşbaşkanlık da yapacak hükümet hazırlıyordu. Sosyal güvenlik ve çalışma hayatındaki kalan planlarını bu hükümet de devam ettirebilirdi. DSP-MHP-ANAP Hükümeti Kemal Derviş ve Devlet Bahçeli operasyonuyla devrildi. AKP Hükümeti kuruldu. AKP’de, önceki hükümet gibi emperyalist merkezlerin programlarına tabi oldu. Yazışmalar başladı, sözler verildi. İlk işleri, esnek çalışmanın ve belirli süreli çalışma biçiminin yayılması, özel istihdam bürolarının kurulması oldu. Ardından özel istihdam bürolarına işçi kiralama yetkisi veren kanunu çıkardılar, ancak bu veto edildi. Sonra üç sosyal güvenlik kurumunu birleştirip, SSK eczanelerini kapattılar, tedavi ve ilaçtan alınan ücreti arttırdılar, özel emeklilik şirketlerini beslemeye başladılar. Bugünlerde ise planın son hamleleri için hazırlanıyorlar. Aşağıda, AKP’nin emperyalist merkezlere verdiği sözleri okuyacağız:
IMF’ye müjde! ‘Esnek çalışmayı getirdik, yayacağız’ ‘‘İşgücü piyasalarının esnekliğinin artırılması amacıyla TBMM, yeni İş Kanunu’nu 22 Mayıs 2003 tarihinde kabul etmiştir. Yeni Kanun, esnekliğin artırılması ve ekonomide yeni istihdam alanlarının yaratılması amacıyla yarı zamanlı ve geçici istihdama yönelik yeni hükümler hayata geçirmek suretiyle iş sözleşmelerinde ayrım yapmaya imkan tanımaktadır…’’ (AKP Hükümeti’nin IMF’ye taahhüt mektubu-25 Temmuz 2003)
AB için verilen sözler: AKP’de, ulus devleti yıkım planlarına önceki hükümet gibi Ulusal Program adını verdi ve 2003 yılında Meclis kararı haline getirdi. Ulusal Program 2’den sonra 2008 yılında üçüncü Ulusal Program’ çıkardılar. Sosyal güvenlik ve çalışma hayatı için yıkım planları şöyleydi:
Hastaneleri bir çatıda topluyoruz, sağlık paralı olacak. ‘‘Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması, tüm hastanelerin tek çatı altında toplanması ve hastanelerin idari ve mali yönden özerk bir yapıya kavuşturulmasına yönelik olarak başlatılan çalışmaların tamamlanması amaçlanmaktadır.’’ ‘‘… sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferler azaltılacaktır.” AKP, önceki hükümetin yaptıklarını da sahipleniyor, aynı planın ileri aşamaları için taahhütte bulunuyordu. “…bireysel emeklilik sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesi amacıyla, 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu 7 Nisan 2001 tarihinde yayımlanmış olup, 7 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. ’’ (Ulusal Program-2 / 23 Haziran 2003)
Çalışanları köleleştiriyoruz ‘‘58. Hükümetin Acil Eylem Planında, esnek çalışma biçimlerini düzenleyen mevzuat değişikliği yapılması planlanmıştı. 4857 sayılı yeni İş Kanunu; …kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi, iş paylaşımı modelleri, belirli süreli hizmet sözleşmeleri ve alt işveren uygulamasının yaygınlaşması gibi yeni çalışma biçimlerini yansıtacak şekilde düzenlenmiştir. - Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında norm kadro uygulamasına geçilecek, - esnek çalışma usulleri genişletilecek. - Uzun vadede performansa dayalı ücret sistemine geçilecek, - Devlette asli ve sürekli görevler belirlenecek ve bu görevi yürütenlerin dışındakiler İş Kanununa göre çalıştırılacak, asli ve sürekli görevlerde çalışanlar tüm kamu çalışanlarının belli bir oranını geçemeyecek…’’
Emperyalist plana bağlılık tekrarı ‘‘ İşgücü maliyetlerini azaltıcı… aktif işgücü programlarını geliştirici özel istihdam bürolarının açılmasını kolaylaştırıcı, alt işverenlik ilişkisini düzenleyici tedbirler içeren ve istihdam paketi olarak adlandırılan 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” çıkardık. (Ulusal Program-3 / 31 Aralık 2008) AKP Hükümeti, bu amaçlarını Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında toplayarak Hükümet programı haline getirdi. Devam edeceğiz. Aydınlık Gazetesi / 25 Ekim 2013

FEMEN Türkiye kuruldu!

Bakın ilk mesajları ne oldu?


FEMEN Türkiye’nin açılışı FEMEN’in diğer ülkelerdeki şubelerinin Twitter hesaplarından da grubun Türkiye’deki üyesi Güntülü’nün fotoğraflarıyla duyuruldu. FEMEN Türkiye’nin ilk eylemi de ODTÜ‘ye destek oldu.
Dün gece grubun hesabından “Yalnız değildin, yalnız değilsin ve yalnız olmayacaksın #direnodtü FEMEN TÜRKİYE YANINDA” mesajı paylaşıldı.
Bu arada Güntülü’nün fotoğraflarının altına Türkiye’deki kullanıcılardan gelen tacizkar ve cinsiyetçi mesajlar da FEMEN’in Türkiye’de işinin ne kadar zor olduğunu gösterdi.



sozcu.com.tr

ABD Türkiye’yi de dinledi mi?

Edward Snowden'ın İngiliz Guardian gazetesine sızdırdığı belgeler bu soruyu gündeme getirdi


Almanya Başbakanı Angela Merkel, telefonlarının dinlenmiş olabileceği haberlerinin ortaya çıkması sonrası Fransa ve Almanya olarak ABD ile casusluk meselesini görüşmek üzere bir girişim başlattıklarını açıkladı. Merkel, karşılıklı güven bir defa sarsılırsa, istihbarat alanında işbirliği yapmanın daha da güçleşeceğini ifade etti. Ancak Almanya Başbakanı, ilerleme kaydedebilmek için bir yerden başlamak istediğinin altını çizdi.
Beyaz Saray sözcüsü, ABD’nin istihbarat faaliyetlerine ilişkin her iddia ortaya atıldığında açıkça yorum yapmayacağını, ancak istihbarat toplama tekniklerini değerlendirmekte olduklarını duyurdu. Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD’nin telefonlarını dinlediği iddialarına gönderme yaparak dostların birbiri hakkında casusluk yapmasının tıklayın kabul edilemez olduğunu söyledi. Avrupa Birliği liderler zirvesi için Belçika’nın başkenti Brüksel’e gelen Merkel, dost ülkeler arasında güvenin gerekli olduğunu ve ABD ile yeniden güven ortamının oluşturulması gerektiğini belirtti.
‘Hükümetler arası casusluk hayatın parçası’
Bu arada Amerikalı eski istihbarat uzmanı Edward Snowden’ın sızdırdığı gizli belgeler, ABD’nin 35 dünya liderini dinlemiş olabileceğine işaret ediyor. Guardian gazetesinde yayımlanan gizli bilgi notu, ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’in, başka bir ABD bakanlığından 200′ü aşkın önemli telefon numarasının ulaştırılması sonrası, telefon dinlemeye başladı.
Öte yandan ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright, ABD’nin BM büyükelçisi olduğu sırada, Fransız istihbaratı tarafından dinlendiğini belirtirken, ‘hükümetler arası casusluğun hayatın bir parçası olduğu’ yorumunu yaptı. (BBCTÜRKÇE)


sozcu.com.tr

24 Ekim 2013 Perşembe

‘Derin endişe duyuyoruz’

Son günlerde hakkında bir takım iddialar ortaya atılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a ABD elçisi Francis Ricciardone'den destek geldi.


Hakan Fidan’la çalışmanın bir ayrıcalık olduğunu söyleyen büyükelçi, “İstihbarat açısından uyumlu çalışıyoruz. Ancak kişisel olarak şunu söylemek isterim; Hakan Fidan sadık, yetenekli, yeterli ve kararlı bir üst düzey Türk bürokratı. Onunla çalışmak benim için ayrıcalık ve keyif” şeklinde konuştu.
Ricciardone, Kılıçdaroğlu ile görüşmesiyle ilgili de “Muhalefet lideri ile elçinin buluşması doğal” dedi.
‘DERİN ENDİŞE DUYUYORUZ’
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden yapılan açıklamada, Türkiye’nin Çin’le yaptığı füze anlaşmasından ABD’nin “derin endişe” duyduğu belirtildi.
Açıklamada, ABD’nin bu konuda Türkiye ile görüştüğü de ifade edildi.



sozcu.com.tr

Erdoğan'ın dostu, şeriat ilan edecek

Erdoğanlar ile sık sık ailecek görüşen Brunei Sultanı, hükümranlığı altındaki topraklarda altı ay içinde yeni bir şeriat yasasının yürürlüğe gireceğini açıkladı.


Sultan Hassanal Bolkiah, Şeriat Ceza Yasası'nın, Allah'ın 'özel kılavuz' biçimi olarak kabul edilmesi gerektiğini ve Borneo Adası'ndaki küçük, petrol zengini monarşisinin 'yüce tarihinin bir parçası' olacağını söyledi. Yeni yasa, hırsızlık yapanların uzuvlarının kesilmesini ve zina suçu işleyenlere taşlayarak öldürme olan recm cezasını öngörüyor. Petrol Krallığı olarak bilinen Brunei Sultanlığı'nda şeriat mahkemesinin geçmişte çoğunlukla aile anlaşmazlıklarını çözdüğü biliniyor. Ada nüfusunun üçte birini, Budist, Hristiyan ve yerel inançlılara bağlı insanlar oluşturuyor.
Bu servet ancak şeriatla korunur!
Brunei Darüsselam Sultanı Hasan el-Bulkiye Muizziddin Va'dulah 20 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin ikinci kralı olarak biliniyor. Sultan, 200 bin metrekarelik resmi konutu ve dünyanın en büyük sarayı ünvanlı 'Istana Nurul Iman'da yaşıyor. Konutta 1888 oda, 290 banyo bulunuyor. 1,4 milyar dolarlık bu sarayda bin 500 kişilik bir cami ve 5 yüzme havuzu da mevcut. Kubbeleri ve kapı kulpları altın olan sarayı 51 bin ampul aydınlatıyor. Uçak, helikopter ve arabalar da sultanın serveti içinde önemli bir yere sahip. Bolkiah'ın, birçoğu altın ve pırlanta işlemeli, yaklaşık 7 bin arabası bulunuyor.
Brunei Sultanın, en yakın dostlarından biri Tayyip Erdoğan. Sultan ve Erdoğan, aileleriyle birlikte sık sık bir araya geliyor. Ancak bu buluşmaların en ilginci, geçen yıl 10 Kasım'da yaşanmıştı. 8-9 Kasım günleri Endonezya'da düzenlenen bir demokrasi forumuna katılan Tayyip Erdoğan, programını bir gün daha uzatıp karısı ve kızıyla birlikte, Brunei adasına, Sultan'ın yanına gitmişti. Erdoğan bu 'aile ziyareti' nedeniyle Anıtkabir'deki 10 Kasım anmasına katılamamıştı.

DSP – MHP - ANAP HÜKÜMETİ SOSYAL GÜVENLİĞİ NASIL YIKTI?

DSP – MHP - ANAP Hükümeti 2001 yılında, Avrupa Birliği için yapacaklarını “Ulusal Program” adıyla Meclis kararı haline getirdi ve AB emperyalizmine sundu. Hemen her alanda ulus devletin yıkımını amaçlayan raporda, sosyal güvenlik alanında yaptıklarını ve yapacaklarını da yazdılar. Okuyalım;
“Yabancılara sigorta pazarımızı da sunuyoruz” ‘‘Sigorta ve reasürans şirketlerinin kuruluş aşamasında istenen şartlar yerli ve yabancı girişimciler için aynıdır ve herhangi farklı bir uygulama bulunmamaktadır. 1990 yılında tarife sisteminin liberalleştirilmesi, hayat sigortaları ve zorunlu hayat-dışı sigorta branşlarının dışında kalan hayat-dışı sigortalara uygulanmıştır. Yabancı sigorta şirketleri Türkiye’de, ancak şube açarak ya da TTK ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu hükümleri dahilinde kurulu bir şirket olarak faaliyette bulunabilirler idi. Yabancı sigorta şirketlerinin Türkiye’de şube açmaksızın sınır ötesi faaliyette bulunması (sağlanacak M.A), hayat-dışı sigortalarda, sigorta hizmetinin Türkiye’de yerleşik sigorta şirketlerinden alınması zorunluluğu, gerçek kişi sigorta aracılarının (brokerler, prodüktörler ve eksperler) Türk olma zorunluluğu ve ‘Milli Reasürans T.A.Ş. kaldırılması (sağlanacaktır M.A) 1999 yılında belirli bir geçiş süresi çerçevesinde emeklilik yaşı ve asgari prim ödeme dönemi yükseltilmiştir. Reformun üçüncü aşamasını oluşturan özel emeklilik sisteminin kurulması ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.’’ (Ulusal Program-2001) Sosyal güvenliğin dört başı mamur yıkım planıydı bu.
Kemal Derviş yasaları ve karşı devrim Demokratik Sol Parti, DSP-MHP-ANAP Hükümeti’nin AB için yaptığı milli devlet yıkıcılığına, ‘Sessiz Devrim’ adını verdi. Aynı isimle bir kitap çıkardı. Kitapta, Kemal Derviş Yasaları diye bilinen ulusal yıkım planı, gururla anlatılıyor. Hatırlayalım. ABD’den getirilen Kemal Derviş’e Türkiye’nin ekonomisi teslim edilmişti. Böylece ABD’nin hükümete desteğinin devamı sağlanmış olacaktı. Derviş ABD gezisi sırasında, “15 günde 15 yasayı çıkarmazsanız gelmem” deyince, ‘ABD’nin desteğini kaybediyoruz’ telaşına düşmüş, gece gündüz Meclisi çalıştırarak, 15 günde 15 kanun çıkarmışlardı. Ecevit’in Genel Başkanı olduğu DSP ise, emperyalizmin dayattığı bu milli yıkım yasalarını, “Sessiz Devrim” kitabında milli ihtiyaçlar için ve milli güçler tarafından yapılmış diye sunuyor. ‘‘Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne biz taşıdık…’’ diye böbürlenilen bu kitapta, -Ulusal iradeyi emperyalist merkezlere devreden Uluslararası Tahkim Kanunu, - Misyoner örgütlerin serbestçe faaliyet yürütmelerine, taşınmaz alabilmelerine izin veren yasayı -Emperyalist merkezlerin iradesine teslim olunan ‘Ombudsman’ yasasını, -Özelleştirmeyi hızlandırmayı, yap-işlet-devret modelini yaymayı ve ihalecilik ile kamuyu çürütmeyi amaçlayan yasayı, -Enerji sektörünü yabancılara açan, devleti denetleme görevinin bile dışında bırakan yasayı, - Telekom’un ve GSM şirketlerinin yabancılara açık olacak şekilde satılabilmesi yasasını, - Özal’ın başlattığı ‘serbest bölgeleri’ genişleterek uluslararası tekeller için vergi cennetleri, işçiler için cehennemler yaratan yasayı, -Devletin tuz işletmelerini satışa çıkaran yasayı, -Doğalgazın işletmelerinin yabancılara da açık olacak şekilde satılması yasasını, -Şeker ve Tütün Kanunları ile pancara ve tütüne kota koyan, şeker ve sigara fabrikalarının satılmasını kolaylaştıran, ithalattaki sınırlamayı yabancı tekeller lehine kaldıran yasayı ve -Kamu ihalelerine yabancıların girebilmesini sağlayan yasayı çıkardılar. Cumhuriyet devletine karşı emperyalizmin karşı devrimiydi bu yasalar.
Sosyal güvenlik yıkımının üçüncü aşaması DSP’nin “sessiz devrim” dediği, DSP-MHP-ANAP Hükümetinin çıkardığı kanunlardan biri de, uluslararası tekellerin ve holdinglerin emeklilik alanında faaliyet göstermelerine izin veren ve onlara özel teşvikler sağlayan yasa idi. Böylece ‘Ulusal Program’da verilen söz yerine getirilmiş, sosyal güvenliğin yıkımında üçüncü aşamaya geçilmişti. Yasadan sonra emperyalist şirketler hızla Türkiye’de örgütlendiler. Kısa zamanda kasalarını doldurmaya başladılar. Geriye SSK’yı tasfiye edilmek ve emeklilik için kurulacak fonu özel şirketlere devretmek kalmıştı. AKP hükümeti ise, kalanı yapmaya hevesle koyuldu. AKP dönemini yarın ele alıyoruz. Aydınlık Gazetesi / 24 Ekim 2013

23 Ekim 2013 Çarşamba

Dev Andımız korosu 29 Ekim'de rekor kıracak

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, AKP'nin Andımız'ı kaldırmasına yanıt geliyor. Türkiye Gençlik Birliği dev Andımız korosu oluşturacak. Türkiye'nin bütün illerinde milyonlar meydanlarda Andımız'ı okuyacak


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda, Türkiye Gençlik Birliği, İstanbul İstiklal Caddesi'nde yüz binlerce yurttaşın katılımıyla dev Andımız Korosu oluşturacak. Ankara Tandoğan da dev koro hazırlığı içinde
AKP'nin sözde "Demokratikleşme Paketi"yle Andımız'ı kaldırılmasına yanıt 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında verilecek. Türkiye'nin bütün illerinde milyonlar meydanlarda Andımız'ı okuyacak. Ankara'da Tandoğan Meydanı'nda, İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde ve İzmir'de Gündoğdu Meydanı'nda yapılacak büyük mitinglerde yüz binlerden oluşan büyük korolar Andımız'ı okuyacak. Türkiye Gençlik Birliği de dev Andımız Korosu oluşturarak yüzbinlerle birlikte Andımız'ı okuma rekoru kıracak.
29 Ekim'deki mitinglerin düzenleme komitesindeki dernek temsilcileri, "Andımız rekorunu kırıyoruz" sloganıyla gerçekleştirilecek etkinlikle ilgili Aydınlık'a konuştu.
Atatürkçü Düşünce Derneği Marmara Bölge Temsilcisi Ahmet Metin: "Andımız'ın kaldırılmasını çok doğal karşıladım. İktidardakiler Andımız'da geçen 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' sözlerine inanmadıkları için bunu kaldırdılar. Andımız, ulusal bütünlüğü vurgulamak ve bunu genç beyinlere yerleştirmektir. Okunmasını yasaklayarak 'Milli değiliz, bu ülkeyi parçalayacağız' demek istiyorlar. Biz de 29 Ekim günü, İstiklal'de gençlik kollarımızla ve tüm üyelerimizle andımızı seve seve okuyacağız. İktidar kendi ayağına kurşun sıkıyor."
68'liler Birliği Başkanı Sönmez Targan: "Andımız'ın kaldırılması, siyasi iktidarın siyasi bir yönelişidir. Bunu kabullenmek mümkün değildir. Her şeyin gericileştirildiği bir süreci yaşıyoruz. 29 Ekim günü İstiklal'de hep bir ağızdan andımızın okunacak olması topluımsal bir taleptir. Andımızın kaldırılması, toplumun geniş kesiminde büyük bir tepki uyandırmıştır, bu tepkiye kayıtsız kalınmamalıdır."
TÜMÖD (Tüm Öğretim Üyeleri Derneği) Sözcüsü Doç. Dr. Cüneyt Akalın: "Andımız, milletimizin birliğinin ve yaşama sevincinin simgesidir. Andımız olmadan olmaz. Tekrar okullara girmeli ve çocuklarımıza okutulmalıdır. TGB'nin 29 Ekim'de İstiklal'de gerçekleştireceği bu dev andımız eylemini destekliyorum."
'Devrim geleneğini sürdüreceğiz'
Eğitim İş Sendikası Şube Müdürü Erkan Aksoy: "MEB dört yıl önce Danıştay'a verdiği savunmasında, Andımız'ın herhangi bir etnik kimliği öne çıkartmadığını, tam tersine Türkiye'de yaşayan herkesi eşit oranda kapsayan ve birleştiren ifadelerden oluştuğunu belirtmiş, Danıştay da bu savunmayı kabul etmişti. Üzerinden henüz 4 yıl geçmişken AKP iktidarı Andımız'ı kaldırmıştır. Türkiye'nin 150-200 yıllık bir devrim süreci vardır ve bu süreci yeniden ümmet olmayı önüne koyan iktidar, yok saymaya çalışmaktadır. Fakat ülkemizin bu 150-200 yıllık devrim geleneğini sürdürmeye devam edeceğiz. 29 Ekim'de Türkiye'nin gençleri ve öğretmenleri olarak bir kez daha haykıracağız. Eğitim İş Sendikası olarak oradaki yerimizi alacağız."
TGB İstanbul İl Başkanı Olgu Özdemir: "Andımız Türk milletinin etik değerlerinin sembolüdür. AKP, andımıza vatanımızı ve milletimizi parçalamak için saldırdığı gibi doğruluk, çalışkanlık, vatanseverlik, toplumculuk gibi ortak ahlaki değerlerimizi yok etmek için de kaldırıyor. 29 Ekim'de İstiklal Caddesi'nde dev Andımız Korosu ile ses düzeyi ve kitlesellik açısından rekor kırmaya, tüm halkımızı bekliyoruz."



aydinlikgazete.com

29 Ekim Tandoğan buluşması çalışmalarına yoğun ilgi

29 Ekim'de Ankara Tandoğan'da gerçekleşecek Cumhuriyet Bayramı kutlaması için İşçi Partisi üyeleri Kızılay ve Ankarı'nın ilçelerinde yurttaşlara bildiri dağıttı. Yurttaşlardan yoğun destek geldi.


Cumhuriyet için Ankara Buluşması adıyla yurttaşları 29 Ekim kutlamalarına çağıran CHP Ankara İl Başkanlığı da Güvenpark'ta masa açarak bildiri dağıttı. Masaya halkın yoğun ilgisi gözlendi.










aydinlikgazete.com

TGB'den İzmir'de 1923 meşale

Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleri, Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformu'nun 1 milyon İzmirli ile 'Andımız'ı okumayı planladığı etkinlik kapsamında 1923 adet 'özgürlük meşalesi' yakacak.

Konuyla ilgili açıklama yapan TGB İzmir İl Başkanı Meltem Ayvalı, 29 Ekim'de yüzbinlerce vatansever yurttaşla birlikte okuyacakları Andımız'ın yanında bir de meşale gösterisinde bulunacaklarını açıkladı. Ayvalı, Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformu'nun, 1 milyon kişi ile birlikte, AKP'nin kaldırdığı 'Andımız'ı okumak için çağrı yaptığını hatırlattı ve TGB'nin aynı gün saat 19.23'te yine Gündoğdu Meydanı'nda 1923 adet özgürlük meşalesi yakacağını duyurdu. Kentteki taraftar gruplarının da kendilerine destek vereceğini belirten Ayvalı, İzmirliler'i de 29 Ekim'de Gündoğdu meydanına gelmeye davet etti.

aydinlikgazete.com

BATICI VE PİYASACI PARTİLERİN SOSYAL GÜVENLİK DÜŞMANLIĞI



Emperyalist merkezlerden Türkiye’ye uzanan kamu düşmanlığı, yabancı sermayeye hayranlık ve yabancı tekellerin, büyük sermayenin egemenliğini amaçlayan piyasa ekonomisi, hemen bütün partilerin temel amacı oldu. Atatürkçü, milliyetçi, ya da dinci ifadelerle karşımıza çıkanların temel amaçları ortaklaştı. Sosyal güvenlik ve sağlık konusunda da, emperyalistlerin emirlerini programlarına yazdılar. Daha fazla söze gerek yok. Partilerin belgelerinden okuyalım ne dediklerini;
AKP - ‘‘Özel sektörün sağlık alanına yatırım yapması özendirilecektır.’’ (Acil Eylem Planı) - ‘‘Özel sağlık ve hayat sigorta şirketleri yaygınlaştırılacak ve teşvik edilecektir.’’ (Parti Programı) - ‘‘…sağlık sektörüne rekabet getirilecektir. Sağlık hizmetinin sunumu ile finansmanı birbirinden ayrılacaktır. Sağlık sigortası, uzun vadeli sigorta kollarından çıkarılacaktır. Prim karşılığı olmayan ödemeler kaldırılacaktır. Uzun vadeli sigorta programları ile kısa vadeli programlar birbirlerinden ayrılacaktır.’’ (58. Hükümet Programı) - ‘‘Hastane yönetimlerini idari ve mali bakımdan özerk bir yapıya kavuşturacağız’’ ‘‘SSK hastalarının ilaçlarını anlaşmalı serbest eczanelerden alabilmeleri imkanını getirdik…’’ (2007 Seçim Bildirgesi s.83)
CHP - ‘‘Arzu edenler "Özel Sağlık Sigortaları" kapsamında yer alabilecek; Sağlık hizmetlerinin, … "döner sermaye" uygulamasıyla güçlendirilmesi… sağlanacaktır. Özel girişimcilerin sağlık sektörüne yapacağı yatırımlar gerekli ölçüde özendirilecek.’’ (Parti Programı) - ‘‘Özel emeklilik fonlarını, sistemin tamamlayıcı bir unsuru sayacağız.’’ (2002 Seçim Bildirgesi)
MHP - ‘Serbest Sağlık Bölgeleri’ oluşturularak… sağlık turizmi yoluyla turizm gelirlerimiz arttırılacaktır. Bu amaçla, özellikle turizm bölgelerindeki kamu arazi ve tesisleri tahsis edilecektir. Yurt dışındaki özel sağlık kuruluşlarının bu bölgelerde kurulacak şirketlere verilmesi suretiyle de doğrudan yabancı sermaye girişi ve müşteri garantisi sağlanacaktır. Serbest Sağlık bölgeleri, ilaç ve kimya sanayisini de geliştirecektir.’’ - ‘‘Esnek çalışma yöntemleri uygulamaya konulacak’’ - ‘‘Performansa göre ilişki kuran bir ücret sistemi oluşturulacaktır’’ (2007 Seçim Bildirgesi)
DYP – DP - ‘‘Kamu hastahaneleri özerkleştirilecek ve özelleştirilecektir. Kamu hastane işletmeyecek, özel sektör teşvik edilecek (vergi teşviği, irtifak hakkı, hizmet satınalma modeline geçiş ile harcanana değer sağlık hizmeti). Sosyal Güvenlik Kurumları yeniden yapılandırılacaktır. İsteğe bağlı bir sistem olarak özel ve munzam sigortacılık desteklenecektir. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur tek sosyal sigorta kurumu olarak birleştirilecektir. Çalışanların emeklilik işlemlerinin ve tasarruflarının özel sigorta şirketleri veya özel emeklilik tonları aracılığı ile yürütülmesi ve değerlendirilmesi özendirilecektir.” - “Özel sağlık sigortacılığı desteklenecek”…(kamu sağlık sigortacılığı modelinden, özel sağlık sigortacılığı modeline geçiş)’’ (Parti Programı)
Genç Parti ‘‘Özel sağlık sigortalarının oluşturulması, devlet ve sigorta hastanelerinin vakıflara ve özel kuruluşlara devredilmesi, sağlık hizmetlerinin profesyonel biçimde yerine getirilmesi sağlanacak’’ (Parti Programı)
RP ve SP - ‘‘Özel sağlık sigortalarından sigorta hizmeti satın alınacak, sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığı, yerel yönetimler, vakıflar ve özel sektör tarafından verilecek; özel sektör ve vakıflar, sağlık yatırımları yapmaları için teşvik edilecektir. Özel sektörün ve vakıfların hizmet götüremediği yerlerde kamu ve yerel yönetimlerin hizmet vermesi sağlanacaktır. Sağlık Bakanlığı, personel, yönetim, organizasyon ve hizmet sunumu bakımından politikalar geliştirme, plânlamalar yapma, standart koyma ve denetleme görevi yapacaktır. Bakanlık özel sektör, vakıf ve yerel yönetimlerce yeterince sağlık hizmeti verilemeyen yerlere sağlık hizmeti götürmekle yükümlü olacaktır.’’ (SP Programı) - ‘‘Sağlık sigortası sisteminin yaygınlaştırılmasına paralel olarak, hastaneler özelleştirilecektir. Çalışanların emeklilik işlemlerinin ve tasarruflarının özel sigorta şirketleri ve özel emeklilik fonları aracılığı ile yürütülmesi özendirilecektir.’’ (Necmettin Erbakan’ın Başbakan olarak Mecliste okuduğu Hükümet Programı 1996)
BBP -‘‘Sağlık konusu aynı zamanda hayri bir iş olması nedeniyle vakıflar devreye sokulacaktır.’’ (Parti Programı)
DTP - ‘‘ Genel güvenlik, ulaşım, gümrük ve dış ilişkiler dışındaki tüm hizmetler merkezi yapıdan yetki devri ve paylaşımı yöntemiyle yerel yönetimlere devredilecek… Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik konut ve çevre gibi alanlarda merkezi hükümet makro hedefleri ve genel standartları belirleyecek, kamu hizmetlerinin sunumunu ise yerel yönetimlere bırakacaktır.’’ -Özel sağlık merkezi açmak isteyen girişimciler engellenmeyecek…’’ (Parti Programı) Gördünüz, okudunuz. Koro halindeler. Reklamdaki gibi, “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız” diyorlar. Farklıymış gibi görünen partiler, aynı amacı programlarına yazmakla kalmadılar, iktidara geldiklerinde uyguladılar, iktidardaki Batıcı partinin kamuculuğu yıkım planını desteklediler ya da sessiz kaldılar. Devam edeceğiz. Aydınlık Gazetesi / 23 Ekim 2013

22 Ekim 2013 Salı

AKP Milletvekili: Andımız gibi bir ucubeyi kaldırdık

AKP Muş Milletvekili Faruk Işık, Andımız'ın kaldırılması ile ilgili konuştu.

"Andımız gibi bir ucubeyi kaldırdık" diyen Işık, hiç kimsenin varlığının bir başkasının varlığına armağan edilemeyeceğini iddia etti.

Başbakan Erdoğan: Gerekirse camiyi bile yıkarız

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,ODTÜ Ormanı'nda yapımı devam eden yol çalışmaları ile ilgili olarak, "Yol medeniyettir. Ama medeni olmayanlar yolun kıymetini anlamazlar. Önünde cami bile olsa yol oradan geçecekse o camiyi yıkar, gider başka yerde inşa ederiz" dedi. "Birileri çıkıp da 'İmralı'ya kim gider kim gelir' diye hesap yapıyor. Bunun kararını hükümet verir. İster gönderir ister göndermez. Hükümete ya da Adalet Bakanlığı'na kimsenin rota çizme yetkisi yoktur. Yeri gelir gönderilir yeri gelir gönderilmez herkes haddini bilecek" dedi.
"MİT Müsteşarı ile kim uğraşıyor? Bunlar çok önemli. İçeriden de uğraşanlar var, dışarıdan da var. Biz memnun olduğumuz bürokratımıza, teknokratımıza sonuna kadar sahip çıkarız. Biz yıllarca istihbarat örgütlerinin nasıl çalıştırıldığını biliyoruz. Artık böyle bir anlayış yok" dedi.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu. Başbakan Erdoğan ODTÜ'deki yol yapım çalışmaları ile ilgili olarak, " Yol uğruna her şey feda edilir . Yol medeniyettir. Ama medeni olmayanlar yolun kıymetini anlamazlar. Önünde cami bile olsa yol oradan geçecekse o camiyi yıkar, o camiyi gider başka yerde inşa ederiz. Belediyeler bunun planını yapar. Uygulamaya da sokar. Birileri çıkıyor engelleme çalışıyor. Bütün yolsuzlukların mimarı CHP bunu engellemeye çalışıyor. Biz yol yaparız onlar yolsuzluk fark bu. Modern eşkıyalar yol kesiyor. Kim yolumuzu kesmeye çalışırsa o çelik irademizi görecektir. Bu yola böyle devam edeceğiz" diye konuştu.
"Bize bayram içinde bayram yaşatan iki pilotumuza teşekkürler"
Lübnan'da kaçırıldıktan sonra serbest bırakılan iki pilota geçmiş olsun dileklerini de ileten Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: "Lübnan'da kaçırılan iki pilotumuz uzun uğraşlarımız çok dikkatli çabalarımız neticesinde serbest kaldılar. Cumartesi İstanbul'a intikal ettiler. Pilotlarımızın ailelerini aramıştım ve mutlu haberden haberdar etmiştim. Cumartesi pilotlarımızın sevincini birlikte yaşadık. Pilotlarımızın bulunması için büyük gayret ortaya koymuştuk. Çalışmaları çok gizli ve dikkatli yürütmek gerekiyordu. Konuyu mutlu bir sona ulaştırdık. Dışişleri Bakanlığı'mıza, MİT'e ve diğer ilgili kurumlara çalışmalarından dolayı özellikle teşekkür ediyorum. Bize bayram içinde bayram yaşatan iki pilotumuza ailelerine THY'nin tüm çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Büyük devlet olmanın nimet olduğu kadar hiç şüphesiz külfetleri de var. Külfetten korkanlar nimete kavuşamazlar."
"Dışarıda pişirilen zehirli aşlar içeride servis edilmiştir"
Türkiye ekonomisinin büyümesini engellemek isteyenlerin olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin büyümesini engellemek amacıyla içeride olduğu kadar dışarda da tuzaklar kurulmuş dışarıda pişirilen zehirli aşlar içeride servis edilmiştir. Meyve veren ağaç taşlanır. Türkiye ekonomisi demokrasi ile daha da büyüdükçe bu büyümeyi çekemeyenler farklı yollara başvurarak Türkiye'yi hedef alacaklardır. Bu bölgede güçlü bir Türkiye olmasını istemeyen bunu engellemek için her yola başvuran odaklar var. Türkiye'ye kast eden o terörü besleyen o çeşitli araçlarla Türkiye içindeki o odaklara karşısında hukuk içinde çok yoğun bir mücadele veriyoruz. Türkiye üzerinde ameliyat yapılacak bir ülke değildir. Bugüne kadar buna asla müsaade etmedik etmeyiz. Malum çevreler sistemli şekilde yürütülen kampanyaları ve o niyetleri bilmediğimizi zannediyorlar ama biliyoruz. Gerek Türkiye içinde gerek bölgemizde adaletten insan hak ve özgürlüklerini yüceltmekten başka gayemiz yok" şeklinde konuştu.
"Hükümet İmralı'ya ister gönderir ister göndermez"
İmralı'ya kimin gidip kimin gitmeyeceğine hükümetin karar verdiğini dile getiren Erdoğan, "Birileri çıkıp da 'İmralı'ya kim gider kim gelir' diye hesap yapıyor. Bunun kararını hükümet verir. İster gönderir ister göndermez. Hükümete ya da Adalet Bakanlığı'na kimsenin rota çizme yetkisi yoktur. Yeri gelir gönderilir yeri gelir gönderilmez herkes haddini bilecek. Biz bunu her fırsatta ifade ettik. Türkiye'de de bizim yetkilerimizin ne olduğunu biliriz. Ülkemizin hassasiyeti sebebiyle bazı konularda sessiz kalıyorsak bu sessizliğimiz bazılarına prim olarak kabul edilmesin. Hiçbir ülkenin zararını biz kendi karımız olarak görmeyiz" ifadelerine yer verdi.
"Marmaray ile dünyada bir örneği ortaya koyuyoruz"
Başbakan Erdoğan, "29 Ekim'de asrın projesi olarak nitelendirdiğimiz çok önemli bir açılışı gerçekleştireceğiz. Bu 150 yıllık bir hayaldi. Abdülmecit'in, Abdülhamit'in hayali gibi projelendirilmesi gibi adımların atıldığı ama uygulamaya gelince kimsenin teşebbüs edemediği bir projeydi. Bu proje hazır hale geldi. Salı günü İstanbul'da muhteşem bir törenle bu eserin açılışını yapacağız. Boğaz'ın 62 metre derinliğinden geçen bir raylı sistemle dünyada bir örneği ortaya koyuyoruz" dedi.
"Yerlerine 3-5 milyon ağaç dikilir"
Başbakan Erdoğan, "İstanbul'da 3. Boğaz Köprüsü'nün temellerini attık. Birileri çıkıyor, yok şu kadar ağaç kesiliyor, yok şu kadar ağaç sökülüyor. Biz ammeye hizmet veriyoruz. Tüm insanlık bu köprüden istifade edecek. Oradan 200-300 bin ağaç sökersin. Bunların yerine 3 milyon, 5 milyon ağaç dikersin. Bizim Türkiye'de ne kadar ağaç diktiğimizi bilmeyenler şimdi nasıl olur da bir yerden engeller koyalım. Dünyaya sizin gözünüz kör be. Dünyada nerede neyin nasıl yapıldığından haberiniz yok" diye konuştu.
"Yol medeniyettir, yıkar başka yere inşa ederiz"
Yolun medeniyet olduğunu belirten Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: " Yol uğruna her şey feda edilir . Yol medeniyettir. Ama medeni olmayanlar yolun kıymetini anlamazlar. Önünde cami bile olsa yol oradan geçecekse o camiyi yıkar, o camiyi gider başka yerde inşa ederiz. Belediyeler bunun planını yapar. Uygulamaya da sokar. Birileri çıkıyor engelleme çalışıyor. Bütün yolsuzlukların mimarı CHP bunu engellemeye çalışıyor. Biz yol yaparız onlar yolsuzluk fark bu. Modern eşkıyalar yol kesiyor. Kim yolumuzu kesmeye çalışırsa o çelik irademizi görecektir. Bu yola böyle devam edeceğiz."
"MİT müsteşarı ile kim uğraşıyor?"
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili olarak Başbakan Erdoğan, "MİT Müsteşarı ile kim uğraşıyor? Bunlar çok önemli. İçeriden de uğraşanlar var, dışarıdan da var. Biz memnun olduğumuz bürokratımıza, teknokratımıza sonuna kadar sahip çıkarız. Biz yıllarca istihbarat örgütlerinin nasıl çalıştırıldığını biliyoruz. Artık böyle bir anlayış yok. Genelkurmay Başkanımız ile her hafta konuşuruz. Kimse Silahlı Kuvvetleri zan altına sokmasın" dedi.
DHA