11 Nisan 2013 Perşembe

Nusra Cephesi, ABD'nin ekmeğine yağ sürdü

Suriye'deki El Nusra Cephesi, El Kaide'ye bağlılığını ilan ederek, ABD'nin bu ülkeye doğrudan müdahalesi için büyük bir koz sağladı.


El Kaide lideri Eyman Zevahiri hafta başında uzun süren sessizliğini Suriye ve Irak'taki gelişmeler için bozdu. Pakistan'da saklandığı tahmin edilen Zevahiri, Irak ve Suriye'de bir İslam devleti kurmak için militanlarına çağrı yaptıktan sonra, Irak'taki El Kaide'nin lideri Ebu Bekir El Bağdadi, El Nusra Cephesi'nin Irak El Kaidesi'ne bağlı olduğunu söyledi.

El Nusra lideri Ebu Muhammed El Culani ise Bağdadi'nin sözlerine itiraz ederek, henüz kendi bayrakları altında mücadele edeceklerini söyledi. Culani dün yaptığı açıklamasında El Kaide lideri Eyman El Zevahiri'ye biat edeceklerini belirtti. Böylelikle artık El Nusra "El Kaide ile bağlantılı Suriye'de savaşan bir grup" olmaktan çıkıp "El Kaide'nin Suriye'deki kolu" olarak anılmasının önünü açtı.

soL gazetesinden Ali Örnek'in haberine göre; bu durum, "küçük bir ad değişikliği" gibi görülse de Suriye'ye yönelik ABD'nin müdahale planları açısından yeni bir dönemin açılması anlamına geliyor.

ABD Kongresi, 2011 yılının 14 Eylül'ünde yani Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıdan üç gün sonra AUMF olarak kısaltılan "Askeri Güç Kullanım İzni"ni kabul etti. Bu, dönemin ABD Başkanı George Bush'un dünyanın dört bir yanına "terörle mücadele" adı altında müdahale etmesini sağlayan bir değişiklikti. Yasa, ABD yönetimine "ulusal güvenliğin korunması" gerekçesiyle askeri güç kullanım izni veriyordu. AUMF'un ilk kurbanlarından biri Irak oldu. ABD Kongresi ve Temsilciler Meclisi 2002 yılının Ekim ayında ABD Başkanı Bush'a bu yasa çerçevesinde Irak'a müdahale yetkisi verdi. 

İHA'LAR DÖNEMİ


El Nusra, El Kaide'nin parçası olduğunu kabul ederken önemli bir diğer gelişme de ABD basını tarafından sızdırıldı. İddialara göre Irak Başbakanı Nuri El Maliki, ülkesindeki El Kaide hedeflerine yönelik insansız hava aracı (İHA) saldırıları için Washington'un kapısını çaldı. ABD'li yetkililer ise iddiaları doğrularken, operasyonlara başlanması için resmi talebin gelmesini beklediğini belirtiyorlar. Daha önce ABD'de yayımlanan Los Angeles Times, CIA'nın Suriye'deki El Kaide hedeflerine yönelik İHA saldırıları için istihbarat topladığını duyurmuşlardı. Gelişmelerin ışığında ABD, Irak'taki İHA saldırılarını başlatıp bunu Suriye'ye taşıması önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Ancak Los Angeles Times'a göre, CIA ayrıca Suriye yönetiminin elinde olduğu iddia edilen kimyasal silahların “yanlış kullanımına karşı” da operasyonlar için bilgi topluyor.

“YOK ETME MATRİSİ”

Bağımsız dergisinden Çağlar Tekin'in “CIA’de devir teslim; Kral Davud'dan Suikastçi Çar'a” başlıklı yazısında ayın konuyu başka bir açıdan değiniyor: “Obama döneminin güvenlik politikalarına damgasını vuran gelişme ise İHA’ların (İnsansız Hava Aracı) gözetlemenin ötesinde, suikast eylemlerinin gerçekleştirilmesinde de kullanılmaya başlanması oldu. Obama’nın, CIA direktör adayı John Brennan’ın mimarı olduğu “Yok Etme Matrisi”, gelişkin bir ‘imha’ prosedüründen başka bir şey değil. Bu yöntem; terör tehdidi taşıyan kişilerin resimlerini, biyografilerini ve tespit edilmelerini sağlayacak bütün diğer bilgileri içeriyor ve bu bilgiler aracılığıyla hedef, dünyanın herhangi bir yerinde tespit edildiğinde nasıl bir prosedür izlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Eğer hedef, Amerika’nın dışında bir yerdeyse ve bir operasyonla ele geçirilme ihtimali düşükse, “Yok Etme Matrisi” bu hedefin İHA’dan ateşlenecek bir Hellfire füzesi ile yok edilmesini öneriyor ve Obama’nın emriyle bu “gereklilik” yerine getiriliyor.

YENİ “ADALET” TANIMLAMALARI

Obama ve Brennan’ın, adeta yeni bir oyuncakmış gibi kamuoyuna tanıttığı bu sisteme dayalı olarak, İHA’lar tarafından yapılan bombalamalarda, 200’ü çocuk olmak üzere yaklaşık 3 bin insan hayatını kaybetti. ABD vatandaşı olan Anwar al-Awaki ve Samir Khan’ın bu şekilde öldürülmesinin yarattığı tepkiyle, “yargısız infaz” tartışması, belki de tarihinde ilk kez ABD kamuoyunun gündeminde ilk sıraya yerleşti.

Tam bu sıralarda ABD vatandaşlarının ‘terör şüphesiyle yargılanmadan öldürülmesi’nin hukuki olduğunu anlatan bir Adalet Bakanlığı bilgi notu basına sızdı. Bu notun ortaya koydukları tahmin edilenin de ötesindeydi. Bakanlık notuna göre, terör şüphesi nedeniyle bir ABD vatandaşının öldürülmesinde hukuki bir sıkıntı yoktu ve hükümet bir yakalama operasyonunun riskli olduğunu düşündüğünde, İHA’lar ile birini öldürmeye karar verebilirdi. Diğer bir önemli nokta ise, ABD’nin Yemen ve Pakistan gibi resmi olarak savaş halinde olmadığı ülkelerde gerçekleştirdiği suikastların da hukuki olduğu iddiasıydı. Yine aynı nota göre, terör tehdidinin bulunduğu ülkenin, bu tehdidi bertaraf etme olanağının veya isteğinin olmadığı durumlarda, ABD’nin ‘ulusal egemenlik kavramı’nı çiğneyerek, terör tehdidini yok etme hakkı bulunuyordu. Bugün için Afganistan, Pakistan ve Yemen gibi ülkelerde kullanılan bu ‘suikast hakkı’nın, ileriki yıllarda hangi ülkelerde kullanılabileceği ise ayrı bir tartışma konusu.” 

TAMPON İŞGALİ


Şam yönetimi daha önce de kimyasal silah iddiaları gündeme geldiğinde “elimizde olsaydı yalnızca yabancı işgalcilere karşı kullanırdık” demişti. Bu uyarı, Türkiye ve Ürdün gibi olası bir doğrudan müdahalenin üssü olacak ülkelerin “hevesini” kırageldi. Ancak Washington Post iki hafta önce ABD'nin “tampon bölge” hesapları yaptığını ortaya çıkardı. İddialara göre, ABD yönetimi Ürdün'de yetiştirdiği militanlarla özellikle güney kenti Dera'da bir tampon bölge kurmanın peşinde. Washington Post'un haberiyle benzer tarihlerde İsrailli generallerden Yair Golan da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın devrilmesi durumunda “yerel unsurlarla” işgal altında tuttukları Golan Tepeleri'ne radikal İslamcı militanların sızma ihtimaline karşı bir tampon bölge kurulmasını öneriyordu. Tampon bölge isteyen İsrail ile barışan Türkiye ise planın hayata geçirilmesi için en hevesli ülke... Bir haftada ikinci kez Türkiye'yi ziyaret etmeye hazırlanan ABD Dışışleri Bakanı John Kerry'nin Türkiyeli mevkidaşı Ahmet Davutoğlu ile Suriye'ye yönelik müdahale planlarını görüşmesi bekleniyor. Kerry'nin bir önceki gezisinde Suriye’de Esad yönetimini devirmeyi hedefleyen ve Suriye’ye en azından “insani yardım koridoru” adı altında silahlı militanlara “güvenli bölgeler” sağlanmasını görüşecek bir “çekirdek grup” oluşturulması kararlaştırılmıştı. Bu kapsamda 11 ülkeden oluşan Suriye çekirdek grubunun 20 Nisan’dan sonra, ay sonuna doğru İstanbul’da toplanması planlanıyor.

MUHALİFTEN AL HABERİ

ABD'nin yeni müdahale planının ilk sinyali Kasım ayında geldi. Dönemin Dışışleri Bakanı Hillary Clinton İslamcıların “Suriye devrimini” çalmakta olduğunu belirterek, Suriye Ulusal Koalisyonu'nun kurulmasını teşvik etti. Koalisyon Aralık ayında ABD'nin El Nusra Cephesi'ni terör örgütü listesine almasına itiraz etse de 3 ayda pozisyon değiştirerek bu kez El Nusra'yı eleştirmeye başladı. Aralık ayında “El Nusra devrimimizin parçası” diyen Koalisyon lideri Muaz El Hatip dün yaptığı açıklamada El Nusra ile ortak değerleri paylaşmadıklarını belirtti ve müdahaleye göre konumlanmış oldu. Sıkı bir dış müdahale yanlısı olan Hatip, Mart ayında Türkiye'deki Patriot füzelerinin uçuşa yasak bölge uygulaması için kullanılmasını ABD'den istediklerini kaydetmişti. Bu sayede dış destekli muhalifler, Mart ayında kurdukları “geçiş hükümeti” için Suriye'de bir zemin bulmayı hedefliyorlar.

ABD'NİN İSVİÇRE ÇAKISI: EL NUSRA CEPHESİ

El Nusra Cephesi 2012 yılının Ocak ayında kuruluşunu ilan etti. Bu dönemde Suriye ordusu sahada bütün inisiyatifi ele geçirmişti. Kuruluşunda dikkati çekmeyen örgüt, adını daha çok Haziran ayındaki Halep saldırısında duyurdu. Yakaladığı insanların kafalarını kesebilecek denli cani ve savaş alanında deneyimli militanları, hepsi de ABD'nin sadık müttefiki olan Körfez ülkelerinden akan parayla diğer gruplara nazaran çok daha iyi silahlara sahip olarak büyük bir güç haline geldi.
ABD ise müttefiklerine para yardımını kesmeleri için çok az baskı yaptı ve El Nusra'nın çoğu zaman sivilleri hedef alan intihar saldırılarının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde kınanmasını bizzat engelledi. Kasım ayında aynı ABD bu kez Suriye devriminin "radikal İslamcı militanlar" tarafından çalındığını iddia etmeye başladı ve Türkiye'nin güdümündeki Suriye Ulusal Konseyi'ni devre dışı bırakarak El Nusra ile arasına mesafe koyabilecek Suriye Ulusal Koalisyonu'nu kurdurdu. Bir ay sonra da El Nusra ABD tarafından "terör örgütü" listesine alındı.

ABD'nin Eylül ayından bu yana Suriye'ye karşı savaşan silahlı militanlara büyük bir askeri yardımı koordine ettiği ortaya çıktı. Hırvatistan'dan Türkiye ve Ürdün üzerinden Suriye'ye sokulan silahların, ortaya çıkan ABD eğitim kamplarının gerekçesi El Nusra Cephesi oldu. Washington yönetimi uluslararası hukukun bu açık ihlalini "Suriye'deki ılımlı grupları güçlendirmek, radikal İslamcıların devrimi çalmasına izin vermemek" olarak tanımladı.

Suriye'de kendilerine Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) çatısı altında hareket eden örgütlerin çoğu El Nusra gibi, selefi düşünceye sahip ve canice eylemlere imza attılar. Ancak ABD tarafından kınanmak bir yana giderek daha fazla destek aldılar. Bu durum, ABD'nin El Nusra'ya yaklaşımının Suriye'ye yönelik müdahale planlarına uygun olarak belirlendiğini ortaya koyuyor. Suriye ordusu karşısında dikiş tutturamayan militanlara büyük bir fırsat anlamına gelecek “insani yardım koridoru” için gereken bir diğer unsur ise “uçuşa yasak bölge” uygulaması. Bunun için gerekli ekipman ise Türkiye'de konuşlandırılan Patriot füzeleri... Bu füzeler İsrail'in kuzeyine de konuşlandırıldı ve tampon bölgenin bir diğer hedefi olan Dera kentini Suriye uçakları için girilmez hale getirebilecek menzile sahipler... (Sol/Bağımsız)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder