18 Ekim 2013 Cuma

BAYRAMIN KURBANLIKLARI…

Dokuz gün tatil… Ankara boşaldı. Yazlıklarına, memleketlerine gitti kimisi, babasının annesinin yanına, kimisi de. Varsıllar yurt dışına uçtular. Yurt içinde klaslarında uygun yer yoktu. Aman fiyakaları bozulmamalıydı. Pazarların ucuzluk sergileri tıklım tıklımdı. Biriktirebildikleri, ya da başka şeyden kestikleriyle bebelere üst baş alacak, eşine bir bluz, kalırsa kendisine de altı delinmiş ayakkabısının yerine bir çift iskarpin. Bir yandan ağlarken, annesinin eteğinden çekiştirerek beğendiği oyuncağa parmağını uzatan, diğer eliyle akan burnunu silen bebeler vardı. Akşama ziyafet vardı her yerde kendince. Kimi için, yılın her hangi bir günündeki gibi, yedi yıldızlı otelin süitinde, bilmem kaç yıl demlenmiş Fransız şarabını yudumlamaktı bayram. Kimisine de, kırk günde bir bile olsa, boğazdan geçebilen azıcık doğru dürüst lokma. Kimi, kurban kesememiş komşulara caka atan bakışı ile kanlar içinde bıraktırdığı hayvanın tepesinde zafer edası ve afili duruşuyla poz veriyor, kimisi de komşu bir parçasını getirimi diye gözünü kapıdan ayırmıyordu. Boğazlandı on binlerce hayvan, oluk oluk kan aktı. Kesilmeden önce birkaç gün arkadaşlık imkanı bulduğu için, yürekleri dağlandı kimi bebelerin. Yine kovalamacalar... Elinde satırı, “sevap kazanacağım” diye başka bir canlıyı katletmenin isterik heyecanı içindeki kovalıyor bizimki. Malum televizyonların en imrendikleri görüntü… Kameraları, fotoğraf makinaları, katliamcının isterik ligine benzer nefes nefese heyecan, canhıraş kurtuluş çabası ve sonunda al kanlar içinde yere serilişi resmetmek… Bayramdan bihaber olanlar da var. Görmek istemediklerimiz… Sokakta yatan on binler. Kaçırılmış ya da kaçmış sokak çocukları… İki kolu omuzuna yakın yerden kesilerek, ayakları, bel kemiği kırılarak, gözü çıkarılarak dilenciliğe mecbur edilmiş dilenci mafyasının kurbanları… Tinerciler… Altı milyona yakın işsiz... Ve daha niceleri “Bayram benim neyime” diyen başkaları da var. Görünmeyenlerdir onlar. Yerin 780 metre altında kara elmasa kazma sallayanlar… Lağımları açan, sokakları temizleyen sabahın kör saatlerinin belediyecileri… Elektrik direklerinin üzerinde cambazlara parmak ısırtan enerji işçileri… 4 aydır maaş alamadığı için direniştekiler… “Ayol sen hala bakkaldan mı alış veriş yapıyorsun” diyenlerin koşturdukları, bizim bulgurumuzun paketlenip bize kakalandığı, her dirhem paramızın yurt dışına akıtıldığı AVM’lerin, robotlaştırılmış işçileri var… Leroy Merlin işçileri var, ilk defa greve çıkan AVM işçileri… Bir yanda polis copu, panzeri, toması, diğer yanda işverenin kanun kitap dinlemez hoyratlıklarına rağmen aylardır grevde olan Havayolu işçileri… Hazine arazileri ağalarca işgal edildiği için bu bayramı da aç geçirecek olan topraksız köylüler… Cumhuriyettir dedikleri fabrikalarına sahip çıkmak için daha dün ellerinde al bayraklarla Sodra dağından Anıtkabir’e yürüyen Yatağan’ın kahramanları… Bir bayramın daha içindeyiz. Kutlu olsun! Aydınlık Gazetesi / 17 Ekim 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder